ŞİİR ve AKIL
ŞİİR ve AKIL
Şiirin, şuuruna sahip olmayan akıl, bilim de yapsa, teknoloji de üretse eksiktir. Batı dillerinin birçoğunun köklerine inildiğinde şiir, bir meydana getirme (poiesis) sürecini içerir: Heidegger Usta, biraz da o nedenle teknolojinin pınarında şiiri buldu. Bizim Arap kökenli 'şiirimiz'de, algılama vardır, bilinç, şuur. Şiir, belli bir bilinç durumu ile yaşanabilir. Batı insanının aklı şiirini arıyor. Bizimki, bir gaflet. Zaten, aklımız şiir. Farkında değiliz, şiir gücümüzün ayırtına varamamışız. Şiirdik, baştan aşağı. Büyük ölçüde, İran'dan devşirdiğimiz şiir sesiyle geçti, İmparatorluğumuz. Şiiri yapayalnız bıraktık. Şiir ancak şiir olmayanlar arasında kendini gösterir. Bizde akıl, şiirledi. Tasavvufla. Yalnız tasavvuf değil elbet, hayat bir şiirkürede geçti. Doğrusu, yaşanan gerçek, şiire dönüştürüldü. Şiir içinde yaşayan Osmanlı münevveri, şiirsel tek seslilikte boğuldu. Şiiri, şiir olmayan besler. Alelâde, şiire karşıdır, sıradanlık, yozluk, vasatî olan, ortalama olan, ortalıkta olan. Bunların hepsi karşı şiirdir. Karşı şiirdir ki şiiri besler. Şiirin kalbi, şiiri yıkmaya çalışan güçlerle atar. Alelâdeyi, sıradanlığı, esir edip, onu şiire râm ederseniz, şiir karşıtını yok etmiş olur, karşıtıyla beslenemez. Osmanlı'da şiir hayata cefâ etmemiştir. Doğrusu, dîvân şiiri, dar bir çevrede hayatın cefâsıyla karşı karşıya gelip, yüzleşememiştir. Hayat şiirlenememiş, şiir hayata karışamamıştır. Elbette, şiiri, şiirkürede (havaküre, suküre gibi!) yaşayanlar vardı, hayatı da öyle yaşadılar. Bu, sırça saray içinde bir şiirdi.
Şuur şiire, şiir şuura girmeli. Kolay değil oysa. Şiirden irkiliyor. Şiir kolayca, denetleyen aklın yönetimine girebiliyor. Şiir, kolayca manzumeleşebiliyor. Yine Kutadgu Bilig'de şairler için söylüyor: "Bunların dili kılıçtan daha keskindir ve kalplerinin yolu ise kıldan incedir" (4393). "Derin ve ince mânâlı sözler anlamak istersen, sözü bunlardan dinle, anlarsın" (4394). Burada şiir yazanlar arasında, şiirler arasında ayırım yapılmaksızın övgü yoluna başvuruluyor. Şiire, 'söz' olarak bakılıyor; yalnız sözü söyleyenin kalbi olması gerekir: Söz kalpten çıkar: Gönülden. Eskiler sözü ikiye ayırırlardı: Kelâm-ı lafzî ve kelâm-ı nefsî. İlki, sözcüklerle söylenen sözdür. Yüreğinizle ilişkisi yoktur. Yüreğinizin yarılması, kanaması söz konusu değildir. Profesyonel söz söyleyiciler, şiir taklitçileri, söz taşeronları, sözcük operatörleri: Kutadgu Bilig sizi söylemiyor. Sözden yüreğe, kalbe, kalpten söze varamayanlar. Şairimsiler. Şuur yoksunları. Söz simsarları. Dünyanın kirliliği yalnızca havada, suda olmuyor. Sözcükler kirleniyor. Şiir. Çünkü, gerçekliğe açılan şuurda, şiir ateşi yanmıyor. O zamanlarda mı yanmıyordu? (Bundan yaklaşık 1000 yıl önce!) "Ey kardeş bunlara mümkün olduğu kadar iyi muamele et; Ey dost, bunların diline düşme" (4397). "Bunlar ne isterlerse ver, hiçbir şeyi esirgeme; böylece bunların dilinden kendini satın al" (4399). Korkuluyor, şairden. Şimdiki çılgın medyadan korkulduğu gibi; susturmak için onları, para ver, ağızlarını kapasınlar, deniyor! Şiir, hayata sataşıyor demek ki. Platon'un kızgınlığı boşuna değil; şair aklı bu, sağı, solu belli olmaz.
Denetleyen aklın, dışında, onun gözünde pek de güvenilmez bir akıl, şiirleyen akıl. Zaman zaman uyumlu görünüyor, yönetimle sıcak ilişkilere giriyor. Uslu, 'cici' şiir oluyor. Zaman zaman başkaldırıyor.
Şiirin bakışı farklı çünkü. Yarattığı korku da ondan. Hesabı olanlara, denetleyenlere, güç sahiplerine, düzen koruyucularına, başıbozuk görünüşü, bu farklılığından. Bu ölçüye tartıya gelmeyişinden. Ölçüye tartıya gelmeyişteki, ölçü ve tartı, diğer akılların, denetleyen, teorik aklın ortaya koyduğu ölçü ve tartıdır. Şiirin ölçüsü kendi içindedir: Şiirleyen aklın ölçü ve tartışıdır. Dışarıdan bakılınca, sanki bunun belli bir matematiği varmış gibi görünür. (Aruz vezni, hece vezni gibi...) Bu matematiğin altında, şiirleyen bir akıl vardır. Her ölçüyü, her uyumu, her düzeni teorik aklınızla kavramaya kalkarsanız, şuurunuzun bir yanıyla kavrarsanız. Evrenin düzenindeki şiiri, dışlamaz bilim. Elbette kendi dili vardır. Bu dili anlayanlar, satır aralarındaki, matematiksel formüllerdeki, kavramsal bağlantılardaki şiiri görürler. Duyarlar.
Kaldı ki, şiirin, matematiğin dışında da kendine özgü dili vardır. Evren, sırlarını yalnızca matematik formüllerle açmaz, şiir olarak da açar.