HAYATA TÜRKÜ OLUP DURAN

HAYATA TÜRKÜ OLUP DURAN

HAYATA TÜRKÜ OLUP DURAN

Türkü dinleyenler, türkü söyleyenler, türkülerle nasıl bir ilişkiniz var? Ne demek bir türkü sizin için? Tutturduğunuz bir şey midir, bir hoş olunca ya da sıkılınca içiniz? Neden türkü tutturur insan, yaşayıp gittiği hayata daha sıkı tutunabilmek için mi?

Türkü hayatımızın neresinde durur? Eğlencede mi? Düğünlerde, törenlerde mi? Alıştığımız dünyaya bizi daha da perçinleyen cansıkıntısını önleyen bir avunma olanağı mı?

Türkü geçmişten gelir. Çok derinlerdeki, çok eskilerdeki geçmişten. Türküler, köklerimizden ruhumuza vuran izlerdir. Nasıl yaşamış olduğumuzun, nasıl yaşamakta olduğumuzun işareti vardır onlarda. Yakıldığı tarihten, yakıldığı yerlerden çok uzaklara taşınmış olabilirler. Türkü yakmak Türk'ün yeryüzüne iz bırakma çabasıdır. Türkü yakılarak, geçmişten geleceğe ışık yakılır, Türkünün çok eski geçmişten, yaşamın derin köklerinden gelen çağrısı duymadan türkülü insan olamazsınız.

Türkülü insan, türkü ile dinleyici ya da söyleyici, çalıcı olarak ilgilenen bir insan değildir yalnızca. Türkülü insan, türkünün aydınlığı ile gelenek içinde, geleneğin beslediği farklı yaşam biçimleri içinde özgürleşebilen bir insandır da. Dilinden, kültüründen, toplumundan kopuk insan özgür olamaz. Özgürlük, yaşamını türküleyebilen, türkülü insanın başarısıdır. Küreselleştiği söylenen dünyada sorarlar insana, hala: "Nerelisin?" Türküden gelip, türküye gittiğimiz için yanıtımız: "Türkülü"yüzdür. Türküde doğduk, Türküye büyüyoruz. Geleneğin köklerinden, geleceğin özgürlüğüne büyüyoruz. Geçmişe ve şimdiye özgürlükle gidiyoruz.

Türkü yalnızca dinlenilmez. Yalnızca söylenilmez. Türküyle inlenir, türküyle sevinilir türküyle insan olunur. Türküdeki nur, türküdeki yaşama sevinciyle birleşir; saflığın, masumiyetin, doğaya, insana ritmin, nağmenin hayretiyle bakışın ses deryası, alçalgönüllü taşıyıcıları olan türkülerde birer yaşam çığlığı olarak gökyüzüne yükselir: Nerede türkü varsa, orada bu gezendeki yoğun gönül yaşamının izleri vardır. Türkülerden, tüm evrene yayılan iletilerin, altı çizilen kimi satırlarında "Burada bir insan yaşıyor; hüznü, sevinci, kaygıları içinde bir insan. Burada bir yaşam var! Can var. Canlılık var" demektedir.

Türkülü olmak kolay değil! Hayatı türküler kuşanarak yaşamak. Teninizin, tininizin donanım zenginliğine armağan olan türkülerle nasıl yaşayacağımızı henüz bilmiyoruz. Belki türkü olup yaşamak gerek. Özgür olup. Oysa öyle sığ, öyle kalıplarla bakılıyor ki türkülere, zaman zaman türkümüzü elimizden alıyor, türküler.

Haydi çocuklar türkülerle türküleri yenilemeye!

Türkülerle sıkışmışlık, türkülerle sığlık, türkülerle geleneğe, kültüre ihanet: Türkülerle türkü memurluğu yapmak. Türkülerle olduğun yere çakılıp kalmak. Türkülerle dönüşememek. Türküleri dinleye dinleye, diğer ezgilere sağır ve kör kalmak. Bu insanlar türkülü olamaz. Ozan olamazlar, türkübozanlardır, türkü savanlar.

Türkü, anlamı yaşanırsa, türkülenir. Değeri, taşıdığı yaşam enerjisi yaşanırsa. Müziğinde, ritminde, insan bedenine vuran hüzün verici ya da çoşturucu etkisinde anlamı keşfedilebilir. İçinden çıktığı anlam coğrafyası, anlam iklimi duyuldukça estetik keyif, derinliklerinde taşıdığı adabı, edebi ortaya koyar, Türkü iklimi, estetik ve etiğin el ele verdiği bir ufuk açar önümüze. Türkülü insan, yaşamı sanat ve ahlak açısından türküleyebilendir. İnsana saygı, insan sevgisi, sanat ateşiyle örülür.

Türkü, öyleyse, bir havadır, atmosferdir, iklimdir. O havayı soluyan türküleyebilir, türkü olabilir. Türküleyebilen, türküyü bir türküküre içinde yaşar. Deyim yerindeyse türkü ruhu orada oturur. Ruhsuz türküler, türküküre içinde olamazlar. Güzelim türkülerin havasına giremeyen türkü sanatçıları, dinleyicileri türkülü insan değillerdir. ("İçimdeki türküyü yitirdim. Salt işim olduğu için türkü söylüyorum" diyen türkücüler duydunuz mu hiç?) Bu türkü havası, ancak anlam iklimine girebilenlerin yaşayabilecekleri bir olanak olsa gerek. Türkülerle aktarılan insan yaşamının derinliklerini anlayabilenlerin soluduğu bir "hava"dır.

Türkü bir güçtür. Yaşam gücü. En azından, düşünme ve duyumsama gücü. Bu güç "tutturularak" anlaşılmaz, pek. Türkü tutturmak, bir yavanlık içinde sürülebilir. Tutturulan türkü, türkükürede, duyumsanan, düşünülen bir türküyse, türkü gücünü duyabiliriz.  "Türkü gücüm yüksek bugünlerde" diyebiliriz. Belki de "Bu geçim sıkıntısı insanda türkü gücü bırakmadı." Türküleri yaşama, türküleyebilme gücü. Bu güç yoğunlaştıkça türküler, düşünce bahçemizde çiçek açmaya başlar.

Türkü, bir tavırdır hayata. "Şöyle bir baktım hayata da dedim ki 'dur hayat geliyorum, bekle beni, türküledim, türkü oldum geliyorum, yanına!" Hayata türkü tavrıyla durmak! Nasıl bir tavır olsa gerek dersiniz?

Özgürce, arayıcı, çoşkulu, incelikleri gören tavır mı?

Türkü bir eylemdir. Türküleme fiili, Türkçede böyle yorumlanabilir. "Hadi arkadaşlar, türküleyelim" dendiğinde, yaşamımızı türkü gibi yaşayalım; içten, çoşkulu, duya duya, ritimli, müziğin, duygunun, düşüncenin birbirine karıştığı bir türkü olarak.

Belki de "her Türk genci yaşamını türkülemekle yükümlüdür" diye yazıyordur, düşünce bahçemizde. Kimbilir, nedir bu sözün anlamı? "Düşünce bahçesinde yükümlülükler olmamalı" diyebilirsiniz. Türküleme zorla olmaz. Taklitle de. İçimizdeki aydınlığın adı türkü. O  aydınlıkla gördüklerimizdir türkü. İsteyen perdeleri kapatabilir.

Düşünce bahçesi sakinleri, karanlığı sevenleri de severler.

 

17 Haziran 2025, 12:22 | 14 Kez Görüntülendi.

YENİ KİTABIM: TEZ ZAMANI Çizgi Kitapevi YENİ KİTABIM: ŞİİRİN PATİKALARINDA

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*