ŞİİR VE AHLAK

ŞİİR VE AHLAK
İ
Kim demiş, “Şairdir, ne yapsa yeridir” diye? Şairin ahlâk açısından bir sorumluluğu yok mu? Şairin kime karşı sorumluluğu vardır? Yok mudur? Bütün sorumluluklardan arınmış, göksel bir varlık mıdır şair? Şiir, insanı ahlâkın üzerine çıkarabilir mi? Şairin sıradan bir vatandaşa göre herhangi bir ayrıcalığı olabilir mi? Şiirle uğraşıyor olmanın şaire kattığı bir “üstünlük”ten söz edebilir miyiz? Üstünlük değil ama bir ayrıklık, aykırılık söz konusudur. Yeter ki, şairim diye ortaya çıkan, önce şair olsun!
Şair, şiirin içinde iken bu dünyada değildir. Şiir, silme bir aşkınlıktır. Aşkınlık yaşantısıdır. Bu yaşantının ardındaki şair, bu dünya ile ötedeki şiir dünyası arasında gidip gelir. İki dünyanın sınırlarında dolanır. Bu anlamda şiir yaşantısı, Jaspers’in anlamında olmasa da, bir bir sınır yaşantısıdır. Aşkınsal (transzendental), bir serüvenin, bir sınır serüveninin içinde şiirler şair. Aşkın olan, şiirin olanağı ile açılan kapıdan girilen şiirsel anlam dünyasıdır. Şair bu dünyayı, yaşadığımız şu olağan dünyaya taşır. Aktarır. Olağan dünya anlamını şiirsel anlamla bezer. Şiirsel anlam gücüyle, bu alelâde dünyayı dokur.
Nasıl başarır bunu ? İki dünya arasında çok çetin yolculukların üstesinden gelerek. Olağan dünyanın şiire gereksinimi yok. Karnını doyurmaya, cinsel arzularını gidermeye, güven aramaya çabalayan insanın yazık ki, şiir duymaz bir hâli var. Şiiri olanaklı kılacak, şiirsel yaşantının izinin görülebileceği bir olağan dünyaya gerek var. Şiirin olanağı, belli bir altyapı üstünde kendini duyurabiliyor kimi insanlara. Onlara şairgiller diyoruz. şairgiller , olağan dünyada şiirin izini yakalamış insanlardır. Aşkın dünyadan şairlerin getirdikleri yaşantıları duyabilecek güce ulaşmışlardır. Bilirler ki, dünya salt olağan dünyadan oluşmaz. “Dünyada şiir var” derler. “Şükür dünyada şiir var. Bu şiirle anlıyorum ki, dünya bu kadar değil. Olağan dünya ötesi dünyalar var.” Buradan çıkarmamız gereken derslerden biri, şiirin salt sözcüklerden ibaret olmadığı gerçeğidir. Sözcükler yalnızca yaşantı taşıyıcılarıdır. Şairgiller bu yaşantıyı tanırlar. İzini sürerler. Kimileri bunu yaşayabilir de. Oysa sözcüklerin tuhaf bir hilesi vardır.(Hegel’e nazire olsun diye, List der Worte, sözcüklerin hilesi diyebiliriz buna!) Size yaşantı taşıyormuş izlenimi verebilirler, içleri boşken. İşte manzumecigiller, bu boş sesin budalası olan insanlardır. Sözcük bağımlısı, sözcük şakşakcısı bu yaman adamlar, yaşantısız sözcüklerden tavşanlar çıkartırlar. Gözbağcıları insanları nasıl oyunlarıyla aldatıyorsa, bunlar da sözbağcılığı ile şairimsi varlıklarını ortaya koyarlar. İşte, şair, sözcüğün hilesini sezen, sözcükler tarafından kullanılmak yerine, sözcüklerle iletişime geçebilen biridir. Sözcükleri koklayabilen, tadabilen, görebilen, duyabilen, hele hele onlara dokunabilen bir aşkınlık yolcusudur.
Şimdi, manzumecilerin ahlak sorunları doğrusu hiç ilgimi çekmiyor. Şairgillerdenseniz, sorumluluklar yumağı ile sarılmışsınızdır. Önce şair olmalısınız ki, sizin ahlak alanındaki şair olarak duruşunuzu değerlendirme olanağı doğsun. Aşkın yolculukların ardında değilseniz, bu yolculuklar için yeterince hazırlığınız, donanımız yoksa, şiire ihanet ettiğiniz, şiire olan sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz söylenebilir. Şairim diye ortaya çıkan, gerçekten de şairgillerden olan birinin şiiri ihmali, şairin yeryüzünde işleyebileceği en büyük suçtur. (“İnsan öldürmesinden de mi büyük?” diye sorabilirsiniz. Olağan dünya insanı olarak, insan öldürmesi, şiire ihanetinden daha büyük olabilir, örneğin bir yargıcın gözüyle bakıldığında; aşkın şiir dünyası açısından görüldüğünde ise, aşkına olan tüm kapı ve pencereleri kapadığı, yolları tıkadığı, aşkın ile olağanın bağlantısını kestiği için, mânâ âleminin en hain kundakçısıdır o !) Şairgillerden olup da, ruhuna şiiri kanadı değmiş birinin evvel emirde kötülüklerle savaşmasınının ilk koşulu, şiir yolculuklarını canla başla sürdürmektir. Bu olağan dünyanın çamuru yeni yorumlar bekler ondan, anlama açtır dünyanın çamuru; ağzını açmış anlam yiyeceğini bekleyen bir yavru kuştur, anasından. Anası şairdir, üvey ana bile olsa, yine de anadır. Şiir bu anlamıyla, evrendeki yaşam gücünün yeryüzünde serpilmesine mânâ gülleriyle katkıda bulunmak demektir. Şiirde hayat var! Şiirde evren var! Yaşam gücü! İnsan var şiirde! Şairin sorumluluğu, yaşama duyulan sorumluluktur; cana, canlılığa!
Yalnızca şiire midir sorumluluk? Ahlakça sorumluluğu yok mudur? Hem de nasıl! Şair olmak, yaşamın serpilmesi sorumluluğunu yükler, şaire. Yaşamın serpilmesine aykırı olan her edimi onu suçlu kılar! Peki, şöyle düşündüğünde ve eyleme geçirdiğinde bu düşüncesini, örneğin, suçlu mu olur? Ahlaksız mı olur? “Madem ki şairim, yaşamın serpilmesine karşı sorumluluğum var, şair arkadaşım falanca da bu serpilmeyi engelliyor, o halde ona kötülük yapayım, gerekirse öldüreyim.” Elbette, kötüdür bu düşünce ve eylemiyle şair. Yaşamın serpilmesini şiir yolculuklarını başararak sağlama sorumluluğu verilmiştir ona. Bu arada olağan dünyada kimseye zarar vermemesi gerekir.
Birbirini kıskanan, birbirlerinin ayağına çelme takan, birbirleriyle uğraşan şairler, yeryüzündeki yaşamın serpilmesine zarar verirler. Yolculukları yaralanır.Olağan dünyanın çamuru içinde boğulup giderler.
Aşkın dünyada çıkacakları amansız yolculuk için, şiir onları beklerken, birbirleriyle uğraşan, olağan dünyada insanları aşağılayan, kötülük tohumları saçan şairler iki dünyaya da kötülük yapmış olurlar. Unutmayalım, şair, herkesten bir fazla dünyaya karşı sorumluluğu olan biridir. Onun bir de şiir dünyası vardır.
Şairin serseriliği, uçarılığı, sorumsuzluk demek değildir. Şiir, aşkın dünyada şairi gözlemekte, şiir adına ne yapıp ne ettiğini levh-i şiire yazmaktadır.
YENİ KİTABIM: TEZ ZAMANI Çizgi Kitapevi YENİ KİTABIM: ŞİİRİN PATİKALARINDA