HERAKLEİTOS ÜSTÜNE BİR USSALLIK ARAŞTIRMASI

HERAKLEİTOS ÜSTÜNE BİR USSALLIK ARAŞTIRMASI

HERAKLEİTOS ÜSTÜNE BİR USSALLIK ARAŞTIRMASI

 

HERAKLEİTOS ÜSTÜNE BİR USSALLIK ARAŞTIRMASI

1. Giriş

Bu yazı, ussallık konusunda yürüttüğüm araştırmaların birisini daha oluşturuyor. Herakleitos üstüne yapılan araştırmaların yalnızca bir bölümünü içeren “Kaynakça” bölümünde de görülebileceği gibi, bu konuda oldukça çok inceleme yapılmış. Bu yazımda, ne onların bir özetini vermeyi ne de bu konuda çalışanların açık bıraktığı sorunları çözdüğünü ileri süren özgün bir Herakleitos yorumu getirmeyi düşünüyorum. Ana amacım, ussallık konusunun sorunlarına Herakleitos örneğiyle, bir açıdan, felsefece yaklaşmak, konunun taşıdığı zorlukları ortaya çıkararak bu zorlukları ele alacak gelecekteki çalışmalara yollar açmayı denemektir.

Sokrates öncesi felsefenin ussallık konusu açısından incelenip tartışılmasından aydınlatıcı noktalar yakalanabilir umudundayım. Bu felsefeyi konu edinen yazarları, aşırı yanlarını vurgulamak amacıyla iki öbekte toplayabilirim.1 Filolojik ayrıntılara ağırlık verip incelmiş kavram çözümlemesine yaslanmış uzmanca araştırmaların yanında, kendi felsefî, dînsel, siyasal inançlarını pekiştirmek, onlara kaynak aramak isteyenler. İlk öbektekiler, ikinci öbektekileri çoğu kez, dilsel çözümlemelere ve belgelere yeterince yer vermedikleri için suçluyorlar.2 Ben bu çalışmada, iki kutbun da ötesinde kalacağımı sanıyorum. Amacım, Herakleitos’u ussallık üstüne söyleyeceklerim için bir sözcü gibi görüp onu bir araç olarak kullanmak değil. Kaygım, bir üst-felsefe çalışması sayılabilecek bu çalışmada, felsefe araştırmalarında ussallığın yerini anlamaya çalışırken, Herakleitos’un görüşlerini örnek alarak söyledikleri, daha doğrusu, söylediği savlanan sözleri üstüne düşünmek. Bunu başarmaya kalkarken, iki karşıt öbeğin çalışma biçimlerinin farkında olarak, içerdikleri tehlikelerin elden geldiğince uzağında kalmaya çabalamak.

Sokrates öncesi felsefede felsefecileri çeken özellikler var: Bir yandan Nietzsche, Heidegger diğer yandan da Russel ve Popper’ın bu felsefeye ilgileri boşuna değil. Sonradan, ahlâk, bilgi kuramı, ontoloji, bilim, kosmoloji alanlarının birbirinden ayrılmış, değişik anlamlar yüklenmiş, bu nedenle giderek bulandırılmış kavramları, bu çağ felsefecilerinde çocuksu saflığı, “berraklığı”, iç içeliğiyle ele alınıyor. Burada benim sorum şu: “Ussallık sorununu” anlamak adına Sokrates öncesi felsefecilerden ne elde edilebilir? Olağan ki bu sorunun yanıtlarından biri, bu yazıyı okuyup bitirdiğinde (eğer sabırla okuyabilirse!) okurun vereceği yanıt olacaktır. Eldeki çalışmanın tümü, Sokrates öncesi filozoflardan Herakleitos’ta yoğunlaşarak, bu sorunun yanıtını oluşturuyor. Böyle bir araştırmaya Popper’ın “Sokrates öncesi felsefenin düpedüz usssallığı” sözü yol açtı.3 Popper’ın kaygıları bu yazımdaki kaygılardan farklı olmakla birlikte, o dönem felsefesindeki ussallık kavramı henüz ince çözümlemelerle “yıpratılmamış”, içinde değişik anlamlara gebe “çekirdek kavram” niteliği taşıyor olabilirdi. Tartışmaya açık bir inancıma yaslanıyorum burada: Eski Yunan dili, dil ile kavram ilişkisinin kökenini yansıtmaya olanak sağlayan özellikler taşıyor.4 Sorunum açısından, Sokrates öncesi felsefecilerin gözden geçirilmesinde, Herakleitos’un, bu kavrama yönelik düşüncelerinin zenginliği ile diğerlerinden ayrı bir yeri olduğunu saptadım.5

Herakleitos, bilmem abartıyor muyum, bugünkü anlamıyla doğa yasası kavramına yaklaşmış ilk Batılı felsefeci. Felsefî düşüncenin toplumsal işlevini, ahlâksal niteliğini ilk vurgulayanlardan.6  Doğa ve toplumda olup bitenlerin altında yatan yasallığı Jurisprudentia Perennis anlamında ortaya koymaya çalışan bir düşünür.7  Öyleyse, daha işin başında şunu söylemeliyim: Herakleitos’un ussallık anlayışını gözden geçirmek, ussallık kavramının boyutlarının zenginliğini göstererek, “ussallık araştırmalarındaki”8 ölçütlerin daha belirgin, ayrıntılı duruma gelmesine olanak sağlayacaktır.

Peki, kimdir Herakleitos?9 Bir kaynağa göre, aynı adı taşıyan beş ayrı Herakleitos olduğu ileri sürüldüğünden,10 bu yazıdaki Herakleitos’un, Efosos’lu Herakleitos olduğunu söylemekle başlamalıyım. Yaşamı üstüne bilgilerimiz sağlam değil. Söylentilere, yer yer de efsanelere dayanıyor. Altmış yıl yaşadığı ve MÖ 480’de öldüğü söyleniyor. Şimdi Efes adıyla anılan kentte doğmuş. Soylu bir âileden. Kardeşi adına rahip-krallıktan vazgeçtiği söyleniyor. Çağdaşlarıyla pek barışık yaşamamış. Hakkında anlatılan öyküler ilgi çekici olmakla birlikte, konumuzun dışında kalıyor. “Doğa Üstüne” (ΠΕΡΙ  ΦΥΣΕΩΣ) adlı bir kitabı olduğu ileri sürülüyorsa da bu kitabı yitiktir. Kitabının evren, siyasa, dînbilim olmak üzere üç bölüme ayrıldığı belirtiliyor. Ölümünden sonra adıyla anılan bir okulu olduğu da söylentiler arasında. Sonraki çağlarda birçok taklitleri çıkmış. Düzmece olduğu saptanan mektupları var.11 Yaşadığı çağda İonya, Perslerin egemenliği altında idi. Persler, bu bölgedeki kent-devletlerin iç işlerine pek karışmıyor, yalnızca vergi alıyordu. Herakleitos’un Pers Kralı Dariusla ilişkisi olduğu söyleniyor.12 Yazılarını kendisinden sonraki yazarların alıntılarından öğreniyoruz. Kendisine sonradan değişik adlar takılmış: “ἀίνικτής” (bilmece soran), “σκοτεινός”, “obscurus” (karanlık); “δυσάρεστος” (özür bulucu),13 “ağlayan filozof” gibi. Romalılar çağında kullanılan “ağlayan filozof” deyiminin “μελαγχολία” sözcüğünün yanlış çevirisinden doğduğu, aslında bu sözün “içten geldiği gibi oluş” anlamı taşıdığı belirtiliyor.14 Russel’a göre,15 kendisinden sonra gelenlerce hep kötülendiği hâlde, Herakleitos’un etkisini hâlâ sürdürebilmesi, ne denli büyük bir düşünür olduğunun bir göstergesi oluyor.

Çağdaşları içinde yeri nedir? Kişiliğinden ve çağdaşlarını yermesinden kalkarak, hiç kimseden etkilenmediğini söyleyenler var.16 İonya ya da İtalya ile olan ilişkisi belli değil deniyor. Herakleitos’u anlamak için Anaksimendros ve Aneksimenes’ten etkilenmiş olabileceğini düşünmemiz gerektiği17 Ksenophones ile Pythagoras’ın Herakleitos’un düşüncelerinin biçimlenmesinde görmezlikten gelemeyeceğimiz önemleri olduğu savunuluyor.18 Mistik bir gelenekten gelmiş olabileceği de belirtiliyor.19 Bana göre, Herakleitos’un çağdaşlarına olan kızgınlığına bakıp da kimseden etkilenmediğini söylemek, haksızlık olur. Çağdaşlarına duyduğu tepki, onlardan olumsuz yönden de olsa etkilendiğini düşündürmez mi?

Doğu düşüncesinden etkilenip etkilenmediği de ayrı bir tartışma konusunu oluşturuyor.20 Yaşamıyla ilgili belgelere ve sözlere dayanarak, Herakleitos’un “ateş” kavramını çağında egemen olan İran dîninden aldığını ileri sürerken;21 Yunan felsefesinin Doğudan etkilenmiş olamayacağını savunuyor. Ayrıca, ondaki evrene egemen olan “ateş” düşüncesinin dînsel-toplumbilimsel bir niteliği olduğu ileri sürülüyor. Çağında ataerkil âile dîni egemenmiş, bu inançtaki kişiler evdeki ocağın, ocakta yanan ateşin, âileyi çevresine toplayan bir gücü olduğuna inanırmış.22 Herakleitos’ta evreni yöneten ateş düşüncesinin toplumsal, dînsel kaynakları üstünde yapılan tartışmalar, birtakım tahminlerden öteye pek gitmiyor. Konumuz açısından, gerek çağdaşı filozoflarla olan düşünsel ilişkisi gerekse çağının siyasal, dînsel özelliklerinden etkilenmiş olabileceği üstüne yapılan tartışmalar, ne denli sağlam dayanaklardan yoksun kalırsa kalsın, onu ussallık araştırması açısından anlamada, Zeitgeist’ı içinde ele almanın önemini vurguluyor. O, çağının, çağdaşlarının etkileri bağlamında anlaşılabilir, çünkü bu bağlam, ondaki ussallığı oluşturan kavramların değişik boyutlarını ortaya koyacaktır.

Herakleitos’u felsefe açısından inceleme, herhangi bir Sokrates öncesi düşünürü incelemekten daha zor. Zorlukların başında, kendi kitabının yitip gitmesi sonucu, sözlerini başka yazarların alıntılarından öğrenmek zorunda oluşumuz geliyor.23 Bu alıntıların aslına ne denli uygun olduğu, kolay kolay çözüme ulaştırılamayacak tartışmalar içeriyor. Herakleitos’u aslından son okuyanın Simplicus olduğu söyleniyor.24 Değişik yazarlar, değişik bağlamlarda, değişik biçimlerde alıntılamış, Herakleitos’u. Bunlar arasından aslına uygununu seçmek, o çağın Yunancasını, Herakleitos’un deyiş özelliklerini, alıntıyı yapan yorumcuların felsefî düşüncelerini, kaygılarını bilmeyi içeren, bu alanlarda uzmanlığı gerektirici bir iş.25 Seçimi her nasılsa yaptık diyelim, bundan sonra da zorluklar bırakmıyor peşimizi: Nasıl birleştireceğiz bu alıntılardan elde ettiğimiz parçaları? Alıntılar, onları birleştirip yeniden kurmak, bütünlemek isteyen kişinin dayandığı temel yapı taşları durumunda. Ama neden şu alıntı değil de, bu alıntı kalmış bize? Herakleitos’un bütün sözleri sonrakilerce aktarılabilmiş mi?26 Öyleyse, yorumcu elindekiyle yetinmek zorunda. Bu parçalar arasında kolayca görülebilecek mantıksal, düşünsel bağlam yok. O nedenle birçok yazarın rahatça at koşturduğu bir alanda sürebiliyor, Herakleitos’u yorumlama girişimleri.27

Platon, Aristoteles, kendi sorunları açısından anmış geçmişler Herakleitos’u. Stoacılar Herakleitos’tan etkilenmişler; çağımıza kalan Herakleitos metinlerine Stoacıların izleri karıştığı söylenir.28

Öyleyse sorun, filolojik çalışmalarla sağlanabildiğince güvenilirliği sağlanmış metinlere dayanarak bu metinleri, bütünlemeye yardımcı olacak bağlamı oluşturabilmekte yatıyor.29 Bu bağlamın kurulabilmesinde filologların incelmiş çalışmalarına saygı duymakla birlikte, felsefece yaklaşımın bu çalışmaları kuşatıp aşan bir yanı olduğunu sanıyorum.30

Sokrates öncesi felsefecilerin sözleri Batıda ve bizde çoğunlukla Diels’in Fragmente der Vorsokratiker adlı yapıtına dayanılarak aktarılıyor. Bu kitap A ve B gibi iki bölümden oluşuyor. B bölümü felsefecilerin sözlerinin verildiği bölüm. A bölümünde ise alıntıların yapıldığı bağlamlarla ilgili görüşler, bilgiler, “bildiriler” var. Genellikle modern dillere B bölümü çevriliyor, A bölümü çevrilmeden kalıyor.31 Bu durum, okuyucunun okuduğu parçaların bağlamını görmesini engelliyor. Ayrıca, sağlıklı bir metin okuması için, kendi çevirilerimizi yapamasak bile çeviriyi sözlük, gerektiğinde güvenilir bir eski Yunanca dilbilgisi kitabıyla denetlemeye çalışmak kaçınılmaz görünüyor.32

Yukarıda bir bölümünü andığım zorlukları unutmayarak ve gereksiz yere abartmayarak, bu yazımda, Herakleitos’un sözlerini asıllarıyla karşılaştırarak, güvenilir çevirilere dayanmaya çalıştım. Diels’in Fragmente der Vorsokratiker yapıtına ulaşamadım. Buna karşın, Franz’da (1976) tümünün olmasa bile çoğunun Türkçe çevirilerini yer yer çeviri yanlışlarını saptayarak,33 Freeman’da (1971) tümünün İngilizce çevirisini bulabildim. Herakleitos’un kendi sözlerinin Yunanca asılları için şu kaynaklardan yararlandım: Kirk (1962), Kirk ve Raven (1977), Byvvater (1969), De Vogel (1969: 23–30). Ayrıca Maurelatos’un (1974: 2). Sokrates öncesi filozofları anlamak için ikinci elden kaynakları incelemek gerekir görüşüne uygun olarak, erişebildiğim yorumları, becerebildiğimce özümsemeye çalıştım.

2. Ussallık Araştırması

Ussallık araştırması sözünü, en geniş anlamıyla alırsak, günlük yaşayışımızda, bilimde, felsefede, kültürel etkinliklerimizde ussal olanın yerini felsefî çözümlemeye ağırlık vererek araştıran çalışmaları adlandırmak için kullanıyorum. Ussallık araştırması, çağdaş felsefede, felsefeyi anlamaya yönelik bir üst-felsefe çalışması işlevi görebileceği gibi, “ussallık” kavramının, felsefenin değişik dallarında, kültürel etkinliklerin birçok alanlarında incelenmesine yönelik çabaları da kapsamına alabilir.34

Araştırma, yöneldiği alanda, belirtik olarak dile getirilmemiş de olsa şöyle bir sav arar: “X, ussaldır”. Burada, “x” bir ussallık ölçütü olabileceği gibi, bir eylem, bir kurum, bir kavram, bir çıkarım... olabilir.35 “Ussallık” sözü de bu yazıda irdelemesine girişmeyeceğim bir anlam zenginliği taşıyabilir. Araştırmada amaç, şu soruların yanıtını aramak: Neye, nerede, ne zaman, neye dayanarak, ne bakımdan, nasıl ussal deniyor? Ussallık ölçütü nasıl, hangi amaçla oluşturuluyor? Bu ölçütle, bu ölçüte dayanan kavramlar arasında nasıl bir bağ kuruluyor?

Ussallık araştırması, ele aldığı konuyu ussallık ölçütü ya da ölçütleri temelinde çözümlemeyi, değerlendirmeyi, anlamayı, eleştirmeyi amaçlayan felsefe uğraşıdır. Bu çabalara, İngilizce yazılışıyla, “ratio-logy” de diyebiliriz. Bu çalışmalarla felsefeye neler kazandırılabileceği ancak, böylesi çalışmaların geliştirilerek, uygulamalarının yapılmasından sonra anlaşılabilir.36

Ussallık araştırmalarında değişik yöntemler uygulanabilir. Bu yazımda şöyle bir genel araştırma ilkesinden yola çıkacağım:37

X, Y alanında Z ölçütüne göre W açısından ussaldır.

Eldeki araştırma, bu genel ilkenin ayrıntılı olarak bir felsefe dizgesine ilk uygulaması olacaktır.

3. Herakleitos’ta Düşünce Yöntemi ve Düşüncelerin Dile Getirilişi Üstüne İpuçları

Ussallık araştırması, incelenen düşünürün yazılarını ele alırken iki soruyu önemli bulur:

a.  Nasıl bir metin üstünde ussallık araştırması yapıyoruz? Metnin deyiş özellikleri nelerdir?

b.  Düşünür, ussallık anlayışını ortaya koyarken, düşünceleri arasındaki bağı nasıl kuruyor? Nasıl bir yöntem izliyor?

Bu sorular, metnin kavramsal yapısını anlamaya çalışarak ussallık anlayışını, giderek bulabilirsek ölçütünü ortaya çıkarmada, araştırmamıza kaynaklık edecek kalkış noktalarımızdan ikisini oluşturuyor. Herakleitos’ta bu iki sorunun yanıtları birbiriyle çok sıkı bir bağlantı içindedir. Birçok araştırıcı, ondaki, kapalı, iğneleyici, benzetmelerle dolu, paradoksal, peygamberce söyleme biçimini, Herakleitos’un demek istediklerine uygun buluyor. Başka türlü kendini anlatamazdı, diyor.38 Aristoteles, onu mantığın kategorilerini kullanmadığı için suçluyor.39 Herakleitos’un elimize geçen yazıları, başka yazarların alıntılarından oluştuğu için, ortaya kapalı, karanlık bir söyleyiş biçimi çıktı deniliyor. Sözleri parça parça başka yazarların yapıtlarından alındığından, bağlamlarından koparılmış oluyor. Böylece âit oldukları bağlamlardan kopuk oluş, sözlerinin yeterince anlaşılmamasına yol açıyor.40 Üstelik Herakleitos, görüşlerini temellendirerek, tartışarak ileri sürmüyor.41 Dînsel, mistik bir filozof oluşu, kâhince, kapalı sözler söylemesine yol açıyor, deniyor.42 Onun aynı zamanda bir şâir olduğunu, aynı sözcükle birçok şeyi bir anda söylediğini unutmamamız gerektiği belirtiliyor.43

Herakleitos’un söyleyiş özelliğinin ve bu söyleyiş özelliğinden kolayca ayrılamayan düşünce yönteminin belirgin özelliklerinden biri de benzetmeler kullanması (B46, B48, B52...). Kavramlar arasında matematikçilerin “geometrik ortalama” dedikleri bir oranlamayı andıran karşılaştırmalar yapar.44 A/B=B/C biçiminde dile getirebileceğimiz bu tür karşılaştırmaya bir örnek verelim: “Çocuk oyunları (Tanrıya göre) insanın düşünceleridir.” (B70) Bu anlatımı oran biçiminde yazarsak:

                Çocuk Oyunu/İnsanın Düşüncesi=İnsanın Düşüncesi/Tanrının Düşüncesi

 

Sokrates öncesi düşünürlerde ortak olan diğer bir düşünme ve anlatım biçimi de Yunan dilinin koşullu tümcelere sağladığı olanaktan kaynaklanıyor: “Şöyle şöyle olsaydı... böyle böyle olurdu.” Bir örnek: “Bütün var olanlar duman olsalardı, burun onları ayırt edip tanırdı.” (B7 ayrıca B23, B94, B99)

Ussallık araştırması yapacağımız metnin özelliklerine şimdi de Herakleitos’un kendi sözleriyle yaklaşmayı deneyelim. Bir yöntem anlayışı var mıdır Herakleitos’ta? Parmenides’in “ỏδος δίζήσιος” (araştırma yolu) dediği, bugünkü anlayışa göre, basit anlamda da olsa bir araştırma yolu öneriyor mu? Hilscher’in45yanıtı olumsuz bu soruya.

Bana kalırsa, kendi sözlerinden, çok açık olmasa da bir yöntem bilinci çıkarabiliriz. Şu soruyla başlayalım: Niçin araştıracağız? Çünkü “şeylerin kuruluşu (yaratılış) gizlenmeyi sever (gizlenmeye alışıktır)” (B123). Bu gizliliği kavramak için araştıracağız. “Bilgeliği seven birçok şeyin araştırıcısı olmalı” (B35) diyor. Nasıl olacak bu araştırma? Gelişigüzel mi? Değil! “Büyük şeyler üstünde gelişigüzel konuşmayalım” (B47). Bu sözde, araştırma yolu, yöntemi sezilmiyor mu? Bu araştırma yolunun bir ayrıcalığı vardır: “Pek çok kişinin sözlerini işittim, hiçbiri bilgeliğin şeylerden ayrı olduğunu tanıyıp anlamaya ulaşamıyor.” (B108). Nedir bu ayrı özellik? Yanıtı şu sözlerde bulabiliriz: “Her şeyi kendi yapısına göre ayırıp nasıl olduğunu belirtmek.” (Bl). Bunu nasıl yaptığı açık değil. Belki kozmoloji anlayışından bunu çıkarmak olanağı varsa da sorunu fazla zorlamak istemiyorum. Yalnızca şunu vurgulamalıyım: Sezgisel düzeyde de olsa belli bir araştırma yöntemini bulabiliriz onda. Sezgisel, kehânet tavrıyla, kısa, benzetmelerle dolu söyleyişinde bile gelişigüzellik yoktur, söyleyişinin belli ilkeleri olsa gerekir.46 Bu anlamıyla sözlerinin “ussal bir düzeni” olduğunu söyleyebilirim.

Buna karşın söyleyişinin kapalılığına ne demeli? Burada, kendi deyiş biçimini haklı kılmak için söylediği ileri sürülen47 iki parçaya (fragments) dikkat çekmek isterim. İlki: “Sybulla, kudurmuş ağzıyla gülümseyen (neşe dolu olmayan), süssüz ve tütsülenmemiş sözler söyleyerek, sesiyle bin yıl öteye ulaşır, Tanrı sayesinde.” (B92) Sybulla, tapınaklarda Tanrı sözünü aktaran yarı mitolojik nitelikte kadın rahiplere verilen addır. Herakleitos, burada kendi sözlerini Sybulla’nın sözlerine benzetiyor.48 “Süssüz” sözcüğünden sonraki sözlerin Herakleitos’un olduğu konusunda kuşkular var.49 Alıntıyı bu kuşkulu olmayan yanıyla ele alırsak, sözlerini Tanrısal bir söz gibi, doğrudan, süsleyip püslemeden, yumuşatmadan, bir düşünce dizgesi, çıkarım zinciri içine oturtmaya çabalamadan söylediğini görüyoruz. Söyleyişinde dinleyenlere kendini beğendirme çabası yoktur. Yerleşik düzene kafa tutma, hınç sezilir sözlerinden. Burada ilginç olan, Herakleitos’un kendi sözleri üstüne konuşma gereği duymuş olması, söyleme biçiminin bilincinde oluşudur. Bu tavrı da yukarıdaki savımıza aykırı düşmüyor: O, belli bir araştırma, söyleme biçiminin peşindedir. Sanki bu söyleme biçimini kendisi isteyerek seçmiş gibidir. Sözleri, rasgele söylenivermiş sözler değildir. Belli bir ilkeye (belki ilkelere) dayanır öyleyse, sözlerini bütünleyen yöntemsel bir ussallık söz konusudur.

Diğer parça (fragment): “Delphoi’deki Tanrısal sözler eden yüce kişi50 ne söyler ne de gizler, yalnızca işâret eder. (...άλλά σημαίνει)” (B93). Herakleitos da yazılarında yalnızca işâret eder. Anlamı açık olan sözler, söyleyiş biçimine aykırı düşer. Anlatmak istediğini söylemek (λέγειν) yetmiyor.51 Söylemeyip işâret ettiğini söyleyen birinin sözlerini nasıl yorumlamak? Önce, neden böyle söylemek istediğini anlamalıyız. Nedir sıkıntısı, Herakleitos’un? Öyle şeyler söylemek istiyor ki bu söylemek istedikleri, bildirisi, dile uygun düşmüyor. Dili, toplumsal olarak verilen, düşünceyi iletme olarak anlarsak söylemek istediği dilin kalıplarının ötesine taşıyor, bu taşma başka bir anlatım yoluna gereksinmeyi doğuruyor: İşâret etme.

Bu kısa çözümlemeden sonra, yeterince açık olmasa da böylesi bir deyiş özelliği, belli bir yöntem anlayışıyla ona nasıl yaklaşmalı? Yöntem özellikleri, deyiş, düşünme biçimi ona yaklaşmamızı etkileyecektir. Her ussallık araştırması, yöntemini, araştırdığı metnin yapısını göz önüne alarak düzenlemelidir. Burada, şunu söylemek istiyorum: Bir filozof sözlerini şiirle yazmışsa, biz de onu elbette şiir yazarak incelemeyeceğiz. Araştırmayı yürüttüğümüz metin şiirse, onu, şiirsel söyleyiş biçiminin özelliklerini göz önüne alarak inceleyeceğiz. Araştırmamızı, önceden hazırlanmış, katı, değişmez kalıpları uygulamak için zorlamayacağız. Öyleyse, Herakleitos’u araştırırken şu noktalara önem vermeliyiz:

a.  Sözleri arasında kesin mantıksal bağlar bulunacağını ummamalı.

b.  Benzetmeli söyleyişlerini, çağının kültürel, toplumsal yapısı, düşünce atmosferi içinde yorumlamalı.

c.  Karşılaştırmalarını, varmayı amaçladığı kedefleri belli bir bağlam içinde düşünerek yorumlamak gerekir.

d.  Herakleitos, Tanrısal sözler söylediğini ileri süren biri olduğuna göre, onun neden böyle söylemek istediğini kavrayabilmeliyiz.

e.  Yorumlamalarımızda, kendimizi aşırı özgür duyuyorsak yorumlama yöntemimizde aksayan bir yan var demektir. Yorumlamalarımızı sınırlandıran, onlara ket vuran dayanaklarımız olmalı. Bu dayanaklarımızı seçerken filolojik çözümlemeler yapmış uzmanlara, gereğinde gerekçeli olarak neden onlardan ayrı düşündüğümüzü belirterek, dayanmalıyız.

Bu uyarılar ışığında araştırmamızı sürdürebiliriz.

4. Herakleitos’ta Ussal Olan

“Herakleitos’ta ussal olan nedir?” sorusunun yanıtı hem kolay hem zor. Kolay: Onu şöyle bir okuyan da birçok yorumcunun, felsefe târihçisinin verdiği yanıtı verecektir: Ussal olan, logos’tur (λογός).52 Zor: Çünkü logos’un ne olduğunu anlamak, güçlükler içeren dikkatli çözümlemeleri gerektiriyor. Bir bakıma, ussal olan logos’tur demek, ussal olan ussaldır demek oluyor ki bu totolojik söyleyişin araştırmaya katacağı bir şey yoktur. Oysa “ussal olan logos’tur” saptamasının totolojiyi aşan bir yanı var: “Ussal olanı logos’ kavramının anlamı içinde arayacağım”, “‘logos’un çözümlemesi sonucunda elde ettiklerim ussal olanı verecek” anlamına geliyor. Bu da söz konusu tümcenin eldeki araştırmayı yönlendiren bir çalışma ilkesi olarak kullanılabileceğini gösteriyor.

Görülüyor ki sorun, logos’un Herakleitos için taşıdığı anlamları bulup çıkarabilmekte yatıyor. Bu çabada değişik yollar izlenebilir. Guthrie’nin yöntemi bana oldukça ilgi çekici geliyor.53 Guthrie, ayrıntılı bir Yunanca sözlükte (örneğin, Liddle ve Scott 1968) logos’un değişik anlamlarını tarıyor, kendince bunları öbeklere ayırıyor (11 öbeğe), her olanaklı anlamın Herakleitos’ta kullanılıp kullanılmadığına bakıyor.54 Böylece, elden geldiğince tüketici olmaya çalışılarak, logos’un çeşitli anlamlarının bir dökümünü yapmış oluyor. Sonra, bu anlamları taşıyan sözcükleri de kendi aralarında gruplayıp düzenlemek olanaklı. Bu tür çalışmada yazımın giriş bölümünde sözünü ettiğim bir zorluk ortaya çıkabilir: Salt dilsel (filolojik) planda kalma tehlikesi. Ussallık araştırıcısı sözlük karşılaştırmasını yaparken bile bunu belli bir savın doğrulanıp doğrulanmaması açısından yapar.55 Bir sorunu, bu sorunla ilgili denetleyeceği bir varsayımı vardır. Ussallık araştırmacısı sözlükte bulduğuyla yetinmeyebilir, bulduğunu eleştirilemez doğrular olarak da saymayabilir.

Bu kaygıları göz önüne alarak, ussal olanı yâni logos’u araştırırken, daha önceki değişik amaçlı araştırmacıların gözlemlerine de dayanarak bir noktayı belirtmek isterim: Herakleitos, bilinen deyiş biçimi içinde, logos sözcüğünün eski Yunanca’daki çok anlamlılığından, belirsizliğinden, kaypaklığından epeyce yararlanmış! Dili böylesine özgürce kullanmak Herakleitos’un bir özelliği.56  Çalışmamızın, 3. bölümünde de belirttiğim gibi, Herakleitos “işâret eder”, söylemez. Bu “işâret etme”, dilin zenginliğinden, çok anlamlılığından yararlanmaktadır. Bu tavrı kendisine “karanlık” adının verilmesine yol açmışsa da o, örneğin şimdilerde birçok çağdaş felsefecinin ürktüğü bu durumdan felsefesini geliştirmeyi bilmiştir.

Logos kavramının Herakleitos felsefesini bütünleyen ana kavram, “çekirdek kavram” olma niteliği var. Öyleyse, bu kavramın alabileceği anlamlar, başka bir deyişle, logos’un içinde taşıdığı kavramlar, Herakleitos’un felsefesinin kavramsal çerçevesini, bütünlüğünü oluşturan kavramlar olmalı. Elde edeceğimiz bu kavramlar filolojik çalışmalara ters düşmemeli, onlarca pekiştirilmeli. Bu çalışmada, belli parçalar (fragments), diğerleri arasından, logos’un taşıdığı anlamları ortaya çıkarabileceği varsayımıyla seçildi. Bu seçilen parçalar arasında bir bütünlük kurucu bağlamın olduğu varsayıldı. Tüm parçalar logos’un değişik anlamlarına gebe olmakla bir bütünlük, bir bağlam oluşturuyordu. Sonra, her parça tek tek logos’un anlamlarını ortaya çıkarabilmek için çözümlenmeye çalışıldı. Özellikle, Guthrie (1971), Kirk (1862), Kirk ve Raven (1977) ve Kahn (1964) bulduğum sonuçların denetlenmesinde dayandığım uzmanlardı. Bu düşünceyle seçilen parçalar şunlar: Bl, B2, B31, B33, B39, B45, B87, B108. Bu parçaların diğer parçalarla olan bağını da göz önüne almadım değil ama bu parçaları logos’un yakın anlamlarını içeren parçaların birer temsilcileri olarak düşünüldü.

Şimdi, yukarıda söylediğim parçalar ve bu parçaları pekiştiren diğer parçaların yardımıyla logos’un çözümlenerek yorumuna, anlatım kolaylığı sağlamak için önce, Herakleitos’un ağzından başlayabiliriz.

Logos, herkesçe kavranabilir. Buna karşın, çoğunluk, sanki o, ortak değilmiş de herkesin kendi özel dünyasına özgü bir yetenekmiş gibi düşünür (Bl). Herkes bir parçası onun. Düşünce yeteneği herkeste ortaktır (B113). Kendi düşünme yeteneklerinin herkeste ortaklaşa olduğunu anlamıyor çoğunluk. Bu saptamayı ben (Herakleitos) yapıyorum ve söylüyorum. Sözlerimi anlamıyorlar (Bl). Sözlerimi anlamadıkları için logos’u anlamıyorlar, çünkü ancak bilgeler logos’u anlayabilir, benim sözümü işitebilir, anlayabilir. Logos’u anlamak bilgeliktir. Beni anlamıyorlar demek, logos’u anlamıyorlar demektir, çünkü logos’u ben anladım. Nasıl anladım? “Kendi kendimi araştırdım.” (B101). Kendimdeki logos’u buldum. Herakleitos olarak, benim değil, logos’un sesini dinleyin diyorum (B50). Ben logos olarak konuşuyorum, logos bende konuşuyor. Evet, logos benden başka bir şey ama sesimde logos’un bildirisi var.

Şu sorunun üstüne pek gitmemiş yorumcular: Logos, nasıl oluyor da herkeste ortak olduğu hâlde çok az kişi logos’u anlayabiliyor? Nasıl oluyor da yalnızca kimi ayncalıklı kişiler, bilgeler anlıyor onu? Çoğunluğu neden azınlık anlıyor? Yanıt: “Bir kişinin isteğine uymak da yasadır.” (νόμος) (B33). Bir kişinin bile logos’u anlaması yeter. Logos’un anlaşılma güvencesi, kimi özel kişilerin kavrama yeteneğinden kaynaklanıyor. Ben de, Herakleitos olarak, böyle bir kişiyim, çünkü kendimi araştırdım, öğrendim bunu. Kendimi araştırmamdan kalkıyorum. Kendimde, evrenle olan ortaklığımı yakaladım. Buna inandım, çünkü “bir kimse bir şeyi beklemezse, beklenmeyen şeyi bulamayacaktır” (B18). İnanmasaydım, bulamayacaktım. Logos’u başkalarına duyuran biriyim; bilgeyim, logos’u anladığım için. Başkalarından ayrıyım, bu yanımla (B108). Tanrının, logos’un habercisiyim, tapınaklarda, Tanrının sözünü bildiren, kâhinler, biliciler, gibi (Logos’un dînsel yüküne dikkat!).

Öyleyse, logos’un diğer insanlara iletilmesinin güvencesi kendini araştıran, kendinde logos’u bulan biri olarak benim (Herakleitos yorumcularının çoğunluğuna ters düşme tehlikesini göze alıyorum burada!)! Evrene egemen, bütün insanlarda ortak olan logos, benim kendimi araştırmamın sonucunda bence bilinir oluyor. Kendimde bulduğum logos’un herkeste ortak olduğunu görüyor, herkese bunu anlatmaya çalışıyorum.

Şimdi, logos’un içerdiği anlamlara, egemen olduğu alanlara bir bakalım. B31’in geçtiği bağlam incelendiğinde57ateşin (τό πῡρ) her şeyi düzenleyen Tanrı ve logos olduğunu çıkarsayabiliriz (B67 de savımızı destekler.). Unutmayalım ki, Sokrates öncesi düşünürlerde kavramlar hep bir “vücutluluk” içinde, “madde” içindedir. Logos, Tanrıdır ve ateşte vücut bulur, maddeleşir. Evrendeki çokluk, ateşte birliğini kurar. Çokluğun altında yatan birliğin Batı felsefesinde ilk kez Herakleitos tarafından anlaşıldığı ileri sürülür.58 Evrende her şey değişir, birbirine dönüşür, bu dönüşüm belli kurallar ve ölçüler (μέτρα) içinde sürüp gider. Logos, bu anlamıyla ölçü koyan bir Tanrıdır (B30, B90).

Logos, logos’u kavramadır.59 B39’da şöyle diyor Herakleitos: “Teutamos oğlu Bias, Priene’de doğmuştur; Logos’u ötekilerden daha büyüktür.” Yorumcular, buradaki Logos’u “ün”, “sözlerin değeri”, “ölçü” olarak çeviriyor.60 Bence buradaki “logos”, logos’u kavramadır. Bias’ın ünlü ve sözlerinin değerinin ötekilerden büyük oluşu, logos’u onlardan daha derin kavramasından geliyor. Derinlik (τό βάθος) ya da derin düşünme (βαθύφρων, βαθυμήτης), o çağ Yunan felsefesinde düşüncenin değerli olması için istenilen bir özelliktir.61 Bu açıdan Herakleitos’un B45’te “Ruhun ucunu bucağını bulamazsın, bütün yollarını yürüsen de, o denli derin logos’u vardır” tümcesindeki “derin logos”u, “logos’un derinliği” olarak yorumlamayı uygun buluyorum. “Ruhu yöneten ilke (logos) o denli derin ki” diye okumalı bu parçanın son bölümünü. Logos, bu anlamda “logos”un ilkeleri demek oluyor (B115’te benzer biçimde yorumlanabilir.).

B87’de “Aptal insanlar bütün logoslar karşısında şaşırmayı sever” deniliyor. Burada logos, “anlamlı sözler”, “konuşma” olarak yorumlanıyor.62 Ben, “logos’u dile getiren sözler” olarak yorumluyorum.

Dikkat edilirse, yorumlarımda, “logos” sözcüğü ile bildirilmek isteneni göz önüne alıyorum. Logos’un Herakleitos’un ana kavramı olduğu unutulmamalı. Yapılacak yorumlar, o zamanın Yunancasmın olanakları, Herakleitos’un kapalı söyleyişi göz önüne alındığında, bu kavramın, ussallık kavramının değişik bağlamlarda dile getirilişi olarak gerçekleştirilmelidir, sanıyorum. “Logos” sözcüğü, son çözümlemede, bir ilke, bir kavram olarak logos’u dile getiren bir sözcüktür. Burada filolojik kılı kırk yarmaların felsefe açısından pek yararlı olduğu kanısında değilim. Logos kavramı ise değişik boyutları ile aşağıdaki çizelgede olduğu gibi özetlenebilir:

 

Logos’un Anlamı

Dayanılan Ana

Kaynaklar

Çağdaş Yorum

Logos’u kavrama           

B39

Logos’un ruhbilimsel

ve felsefî boyutu63

 

Logos’u dile getiren sözler

B87

Logos’un dîlsel,

dîlbilbilimsel boyutu

Logos’un ilkeleri, ölçüleri           

B30, B31, B94

Logos’un evrendeki

yasalarlailgili, bilimsel, kozmolojik boyutu

Tanrı

B31, B67

Logos’un dînsel,

dînbilbilimsel boyutu

Ateş   

B31, B67

Logos’un fiziksel,

bilimsel, kozmolojik

boyutu

Toplumu yöneten ilke (νόμος)

B33, B44, B114

Logos’un toplumsal, toplu m bilimsel, siyasal boyutu

 

 

Herakleitos’ta logos’un bu çok boyutluluğu, sonraki yüzyıllarda ussal tartışmalarında ortaya çıkan ussallığın değişik yorumlarını haber verir gibidir. 64

 

5. Ussallığın Sınırları, Dayanakları, Çeşitleri

Bu çalışmanın ikinci bölümünde de söylediğim gibi, ussallık araştırıcısı, araştırdığı metinde, belirtik olarak böyle dile getirilmemiş bile olsa, çeşitli çözümleme yöntemleriyle elde edebileceği “X ussaldır” biçiminde savlar arar. Herakleitos’ta “ussaldır” sözü yerine, “ölçüye uygundur”, “logos’u vardır”, “bir ilkeye dayanır”, “tanrı(lar)ın yönetimindedir” gibi anlatımlar konabilir. Örneğin, “ruhun logos’u vardır” bir ussallık savıdır, Herakleitos’un dilinden ussallık araştırması diline çevrildiğinde, “ruh ussaldır” savı elde edilir. Eğer, Herakleitos, “Evren hep yaşayan, ölçülere göre yanıp sönen bir ateştir” (B30) demişse bu, “evren ussaldır” olarak araştırma diline çevrilebilir (Örnekler çoğaltılabilir.). Öyleyse, araştırmacı ussallık savlarını değerlendirmeden önce, iki metin arasındaki çeviriyi gerçekleştirmek zorundadır. Bu çabasında başarılı olabilmesi için, incelediği metnin dilsel, düşünsel, târihsel, kültürel yapısını göz önüne almalıdır.

Herakleitos’ta neler ussal olabilir? İlk bakışta, her şey ussaldır. Belli bir yasası (vóµoς) olmasıyla ülke yönetimi; bilgece olmasıyla insan davranışı, yaşayışı; logos’u olmasıyla insan ruhu; bir ölçü, bir uyum içinde (παλιντροπο ἁρμονια) olmaları, belli ilkeye, zorunluluğa (óρεωυ) dayanmalarıyla evrendeki değişimler; logos’u kavramasıyla anlama, düşünme yeteneği (γνώµη, Φρονέειν); logos’u, Tanrısal olanı  tanımaya yol açacakları için inançlarımız; Tanrının (ὁ θεóς)   kendisi, bir ateş olarak, bir şimşek olarak evreni yarattığı için ussaldır! “X, ussaldır” savında, “X” yerine herhangi bir şeyi yazabilir miyiz? Yüklemler mantığı diliyle “∀x ussaldır” diyebilir miyiz? Savım şu olacak kısaca: Diyemeyiz! Herakleitos’ta usa (logos’a) kayıtsız kalan şeyler vardır, usu bilmeyen insanlar çoğunluktadır. B95’in bir bölümünde “bilgisizliği saklamak iyidir” der. Logos’u anlamadığımızı saklayalım mı demek istemektedir yoksa? B95’in alındığı bağlam incelendiğinde65 bu sözün, benim buradaki yorumuma pek izin vermediği görülüyor. Ama ben dile getirmeye çalışacağım dayanaklara yaslanarak bu bilgisizliğin, logos’a kayıtsız kalmanın Herakleitos’un felsefe dizgesi içinde bir kenara atılamayacak, anlaşılması gerekli bir yeri olduğu görüşündeyim.

Ussallık, evreni kuşatan özelliğinden kalkılarak, ilk bakışta sanılacağı gibi, her nesneyi aynı ölçüde içine alan bir nitelik değildir. Ussallık bir derecelenme sorunudur. Şimdi, böyle bir yapıyı açıklayabilmek için adım adım çözümlemelerle ilerleyen, sınırını nerede aştığını bilen yorumlama çabalarına gerek var. Şu soruyla başlayalım: Ussallık nasıl olanaklıdır Herakleitos’ta? Evrenin kuruluşu, yaratılış (φύσις), bu olanağı sağlar. Evren logos’ludur. Bu logos’u solukla içimize çekerek us sahibi oluyoruz. Uykudayken unutuyoruz, uyandıktan sonra, yeniden bilinçleniyoruz. Uykudayken, bizi evrene bağlayan borular66 kapandıklarından, yalnızca soluk almayı sürdürecek biçimde dışımızdaki evrenle ilişkimiz kesilir, uyanınca bu borular açılır, dış dünyayla yeniden ilişkiye geçeriz. Bu borular dışımızdaki evrenin ussallığı ile ilişki kurmamıza yarayan bağlantıları sağlayan pencereler gibidir. Bu açıdan, Herakleitos’a göre ruh ölümsüzdür, ruh gövdeden çıktığı zaman (öldüğünde), bütünün ruhuna, evrenin ruhuna geri döner ve onunla aynı soydan olur (A16, A17).

Yeniden soralım şimdi, Herakleitos’ta her şey ussal mıdır? Her şey ussal değildir ama ussal olma olanağını içinde taşır. Yüklemler mantığı diliyle yazdığımızda:

◊∀x(x, evrendeki nesnedir→ x, ussaldır)

Mikrokosmos olan insanla, makrokosmos olan evren arasında büyük bir benzerlik vardır.67 Örneğin, nasıl evrende mevsimler varsa, zaman içinde düzenlilik varsa, insan yaşamında da buna benzer paralel düzenlilikler söz konusudur. Doğadaki bir yıl, 360 gün, insan yaşamında 30 yıllık kuşaklara karşı gelir.68 Doğanın devirliliği ile insan ruhunun devirliliği arasındaki sıkı ilişki, insanın ussallığını evrene bağlayan noktalardan biridir. Peki, her şey, her insan, ussal olan evrende, logos’a eşit ölçüde mi katılır? Logos’tan eşit ölçüde mi pay alır? Logos’u tanımak, onu işitmek, anlamak, ondan en büyük payı almak demektir. Herakleitos’ta bir ussallık merdiveni kurmak olanağı vardır. Logos’tan en fazla pay alandan, en az pay alana bir sıralama yapmak gerekirse69 şöyle bir çizelge ortaya çıkabilir:

Tanrı

Logos’u bilen insan

Çok şey bilip de (πολυμαθηίη) logos’u bilmeyen insan (B40, B129)

Sıradan insan (ussallığa kayıtsız kalan insan)

Çocuk

Serhoş

Uykudaki insan

Hayvan

Bu sıralamada üzerinde durulması gereken en önemli nokta, Tanrının çok büyük bir ayrıcalıklı yapı taşımadan ussallıktan pay alıyor oluşudur. Tanrı, ussallığı dışarıdan evrene zorla sokmaz, içindedir evrenin.70 Tanrı evreni yönetir, evrenin dümenini elinde tutar (B41). Oysa evren herkes için aynıdır. Var olacak, ölçülere göre yakılıp söndürülen bir ateştir (B30). Buna karşın logos’un yetkinliğini taşıdığı için, düşünceleri vardır, insanınsa yoktur (B78). İnsan, Tanrıyla karşılaştırıldığında çocukçadır (B79). Evreni yönetir, ölçüler koyar, ölçüleri bozanları cezalandırır (B28, B94).

Tanrının sahip olduğu ussallığa asıl ussallık diyelim. Asıl ussallık, logos’un yetkin bir biçimde kavranmasıyla elde edilir. İnsanların ve evrendeki diğer insanların ussallığı ise asıl ussallıktan daha zayıf olacak, belli sıralama düzeni içinde artacak ya da eksilecektir. “Tanrı için bütün şeyler güzel, iyi ve hakçadır, insanlar ise birtakım şeyleri haksız, diğerlerini haklı sanırlar” (B102). Öyleyse, insanların kavramaları, bu kavramalarında logos’tan yetkin bir biçimde pay almadıkları için71 Tanrının kavrama düzeyine erişemeyecektir. Buna karşın, her varlığın görece ussallığı vardır.72 Örneğin, “Deniz suyunun en antik ve kirlenmişi balıklar için içilebilir ve yaşam sağlayıcı, insan içinse içilemez ve yok edicidir” (B61). Balıklar için görece ussallığı vardır, insan içinse yoktur. Görece ussallık, farklılıkların, değişmelerin, zıtlıkların ussallığıdır. Bütün bu farklılıkların altında yatan düzenlilik (ἁρμονια) görece ussallıkla görülemeyen gizli düzenlilik (B54), asıl ussallıkla 73 kavranabilir.

Görece ussallık ve asıl ussallık ayrımı74 Herakleitos’un çağına, çağdaşlarına karşı takındığı eleştirel kızgınlığı da açıklar. Çağdaşları, asıl ussallığı, logos’u anlamıyor, görece ussallığa takılıp kalmıştır (Bl, B2, B17, B19, B29, B34, B40, B51, B56, B87, B97, B106, B129). Uykuda, çocuklukta, serhoşlukta, logos’a götürmeyen “çok şeyleri bilmede”, görece ussallığın tutsağı olur insanlar. Görece ussallığı, asıl ussallığa yaklaştırmanın yolu, asıl ussallığı tanımakla başlar, böylece ussallık basamakları yukarıya doğru tırmanılır.

Asıl ussallığa varmamızı engelleyen, en önemli engel bilgisizliktir (B95). İnsan açısından, diğer engeller, ölçüyü aşma, Tanrıya eş koşma, Logos’un herkeste ortak olduğunu görmeyerek kendi, özel görece ussallığını asıl ussallık olarak ileri sürmektir. Herakleitos bu duruma “hybris”(ὓβρίς) diyor.75 Bizi asıl ussallığa götürmekte karşımıza çıkan ikinci engel “tutku”dur (ὁ θυμός).76 Yaşama gücü, güçlü duygu gibi anlamlar içeren “tutku” sözcüğünü bu bağlamda, denetlenemeyen itkiler, denetim altına alınmayan güçlü duygular olarak yorumluyorum. Böylesi duyguların ruhu ele geçirme tehlikesi, yalnızca asıl ussallığı değil, görece ussallığı bile ortadan kaldırır. Kısaca söylersek, tutkular ve ölçüsüzlük θυμός ve ὓβρίς  ussallığın iki büyük düşmanı olarak görünmektedir.

Nietzsche77 Herakleitos’un her şeyi “hybris” ten çıkardığını söyler. Doğrusu bu çok abartılı sava dayanak bulmak pek olanaklı değil. Herakleitos, yalnızca bir tek parçada hybris’ten söz eder: “Hybris’i söndürmek, yangını söndürmekten daha gereklidir” (B43). Burada da hybris’e karşı takınılan tavır olumsuzdur. Hybris ortadan kaldırılmalıdır. Niçin? Ruhun, giderek evrenin uyumunu, ölçüsünü bozduğu için mi? O çağın mitoloji, inanç dizgesi incelendiğinde, Yunanlıların kötülük yaratıcı güçlere (κακά) inandıklarını görürüz. Jung’cu bir çözümleme denemesine girişmekten kendimizi alıkoyarak, Nietzsche’nin bir yerde haklı olabileceğini, biraz aşırı yüreklilikle söylemeliyim. Her şey zıddına dönüşür de logos zıddına dönüşmez mi? μέτρον, ölçü  ὓβρίς’e, ölçüsüzlüğe dönüşebilir mi? Tanrılar buna izin vermeyecektir (B94, B28). Hak tanrıçası Δίκή (Dike) ölçüyü sağlayacaktır. Herakleitos’un felsefesinde, büyük olasılıkla dînsel, yine büyük olasılıkla Doğu dînlerinden78  edinilmiş us dışı, usa aykırı, denetlenemeyen ölçüsüzlüklerin farkında oluş, bunları ortadan kaldırmaya çabalama dikkat çekici bir nokta oluşturuyor. Dodds (1971), Yunan düşüncesinin tabanında yatan ussallığa aykırı yanı, değişik açıdan vurgulamaktadır. Örneğin μάντις (mantis: bilicilik, kâhinlik) ile μαίνομαι (mainomaı: deliyim) arasındaki benzerliğe dikkat çekerek, Sokrates’in Phaidros diyoloğunda, iyiliğin bize delilikle (διά μανίάς) geleceğini söylediğini anımsatır.79 Sokrates’e göre, dört çeşit delilik söz konusudur:

1- Kâhince delilik (Tanrı Apollon’dan kaynaklanıyor).

2- Törensel delilik (Tanrı Dianisos’dan kaynaklanıyor)

3- Şiirsel delilik (Musaların esin kaynağı olduğu delilik)

4- Erotik delilik (Afrodit ve Eros’un esin kaynağı olduğu delilik)

Bu sınıflamada, deliliğin Tanrılarla insanların ilişkisine dayandığını görüyoruz. Herakleitos’ta da aykırı ussallığı (irrationality) araştırırken ussallığın basamakları arasında Tanrı-insan ilişkisini anlamak gerekiyor. Tanrı evrenin dışında değil, ussallığın en yüksek basamağında evrene yayılmış durumdadır, demiştik.

Yeniden Nietzsche’nin kuşkusuna dönelim: Neden evren hybris’ten doğmuş olmasın? Evreni Tanrı yaratmadı. Tanrı evrenin bir parçasıdır. Zeus, evrenin büyük çocuğudur, Nietzsche’ye göre. Dikkat: Evrenin büyük çocuğunun bir oyunudur evrenin işleyişi! (Das Spiel des grossen Weltenkindes)80 Nietzsche’nin bu sözüne bir dayanak da bulunabilir. “Çocuk oyunları (Tanrıya göre) insanın düşünceleri” (B70).81 Evrendeki bütün insan yapıp etmeleri, evreni ve ruhu oluşturan ateşin sürekli devinimi, “oluşta yasa ve zorunlulukta oyun öğretisi” (die Lehre vom Gesetz im Werden und vom Spiel in der Notwendigkeit) ile açıklanabilir, Nietzsche’ye göre.82 Evren Zeus’un bir oyunudur.83 (1956: 374) Burada, kutsal kitaptaki “tuz, tuzsuzsa o ne ile tuzlanır?” sözünü çağrıştıran bir durum var. Ölçüdeki ölçüsüzlük, logos’taki hybris... İnsan tanrının oyununa mı gelmektedir? Olağan ki bu yorum Nietzsche’nin kendi felsefe anlayışının doğurduğu kaygılardan kaynaklanmaktadır ama hiç mi üzerinde düşünülecek önemli yanı yoktur bu savın?84

Ussallık araştırması açısından sorulması gereken soru şu olmalı: Zeus’un oyunu asıl ussallık açısından mıdır, yoksa görece ussallık açısından mı? Nietzsche, ilki açısından, birçok Herakleitos yorumcusu ise ikincisi açısından diyeceklerdir. Bu soruya değişik araştırıcılar kendi anlayışları içinde yanıt verecektir. Ben yanıt vermekten kaçınmayı seçiyorum.

Dışarıdan hiçbir ilkenin getirilmediği, logos’u, tanrısı kendi içinde, yasası kendi içinde (αὐτόνομος) böyle bir evren ve insan anlayışında ussallığın güvencesinin sağlam desteklerden yoksun kalması pek de şaşılacak bir şey olmasa gerek! Ussallık kendi kendinin temelidir. Herakleitos’taki ussallık anlayışının en önemli özelliği de budur.85 Bu evrende her şey ölçüyle, önceden belirlenmiş düzen anlamında yazgıyla, yürütülür.86

Yalnız bu ölçü ve zorunluluk, hakkın yerini buluşu, dışarıdan bir güçle sağlanmadığına göre, kendi içinde bir kavgayla (ἐρις), savaşla, kazanılacaktır. “Savaşın herkes için (herkeste ortak), kavganın hak olduğunu, her şeyin kavga ve zorunlulukla olup bittiğini bilmek gerek” (B80), der. Kavga, görece ussallık açısından bakıldığında yanlış, olmaması gereken bir şeydir ama asıl ussallık kavgayı zorunlu kılar. Evrenin ve ruhun iç devingenliği, gerilimi böyle kazanılır. Evreni oluşturan parçalar kavgayla birbirlerine karışırlar, bir bütün oluştururlar. O çağdaki Yunanlıların κυκεών adını verdiği, şarap, peynir, arpa ve baldan oluşan içki eğer karıştınlmazsa bu parçalar birbirlerinden ayrılırlar (B125). Arpa ve peynir, şarapta durgun hâlde çözünmezler. Karıştırmak gerekir. Savaşmak gerekir. Ussallık, savaşla elde edilir (B44)! Savaş evrendeki düzeni sağlar. “Kimilerin Tanrı olduğunu bildirir, kimilerininse insan, kimilerini köle yapar, kimileriyse özgür.” (B53).

Zıtlıklar olmazsa, evreni anlayamayız. Haklılığı anlamak için haksızlığı bilmek gerekir. Zıtlıklar çiftinin biri, diğerini anlaşılır kılar (B23, B111). Zıtlıkların bir arada olması ise savaşı doğurur. Demek ki, evreni anlamak için de savaşa zorunluyuz. Tanrı, bu zıtlıkları içinde taşır, yantutmaz, zıtlardan birinin yanında değildir. (B67) Tanrının gücü, bütün yasaların kaynağını besler. Bu güçten kuşku duymamak gerekir. (B114) Tanrı, Herakleitos’un felsefe dizgesinde kimi kez kavganın uzağında (örneğin, B67, B114), kimi kez, kavganın içinde (B53) gösterilir. Zamanın çökmekte olan mitolojisinin bir sonucudur bu. O çağda Yunanlılar, Tanrı yanlış yapsa da, ona inanmayı sürdürürler.87 Tanrı oyun oynuyor olsa da, hybris, logos’u tehdit etse de, çılgınca tutkuların (θύμος) tutsağı olsa da, insan, inanmak zorundadır. (B18, B86) İnanmazsak, Tanrısal olanı bulamayız. Bitimsiz bir kavganın egemen olduğu, yer yer bu kavgaya Tanrıların da karışmış olabileceği, dışarıdan hiçbir gücün karışmadığı gerilimli evreninde Herakleitos, kendi kendini araştırma sonunda ulaştığı güçlü inancıyla, logos’un en sağlam dayanağını elinde tutmaktadır.

Ussallık araştırması açısından bakıldığında, Herakleitos’ da ussallık savlarını değerlendirirken, genel araştırma ilkesini nasıl uygulayabileceğimiz konusunda bir iki örnekle çalışmamı bitirmek isterim. Anımsayalım, ilke şuydu:

X, Y, alanında, Z ölçütüne göre W bakımından ussaldır.

Örneğin, kavganın olması, evrende yukarıda ayrıntılarını vermeye çalıştığım logos’un yapısı gereği, asıl ussallık açısından ussaldır.

Herakleitos’ta evren sürekli oluşum içinde olduğundan “Y alanı” Herakleitos’un kendi felsefe dili içinde tek bir alan, doğrusu birçok alanların birbirine dönüştüğü tek bir alan olarak görülebilir. Yine de, ussallık araştırmacısı çözümlemesine kendi dilinde değişik alanlar getirebilir. Herakleitos’un verdiği ipuçlarından kalkarak, bu alanlar, toplumsal-siyasal alan, insan eylemleri alam, kozmolojik alan, ruhsal alan, kavrama-anlama alanı gibi alanlar olabilir. Örneğin: Çocuğun logos’u kavrayamaması, ruhsal ya da kavramsal alanda logos’un ölçütüne (logos’un önceki incelemelerimiz ışığında yapısını göz önüne aldığımızda) görece ussallık açısından ussaldır. Asıl ussallık çocuğa logos’u kavrama olanağını tanır ama görece ussallık çerçevesi içinde çocuk bu olanağı değerlendiremez.

Genel araştırma ilkesinin uygulanması için örnekler çoğaltılabilir. Bu uygulamada alanlarla, ölçütlerle, görece ussallık, asıl ussallıkla ilgili sorunlar ortaya çıkacaktır. Çalışmanın bütünlüğü; amaçları açısından bu sorunları fazla deşmek istemiyorum. Bu sorunların farkında olarak, gelecek çalışmalarla ortaya çıkabilecek, başka sorunlarla birlikte çözüm denemelerimi sürdürebileceğimi umarak yazımı bitiriyorum.

 

 

Notlar

  1.   Guthrie (1971:403).
  2.   Popper’la Kirk arasındaki tartışma buna örnektir. Tartışmanın girişi için bkz. Furley ve Ailen (1970: 130–177).
  3.   Popper ( 1970: 130).
  4.   Bu konunun bir açıdan tartışılması için bkz. Snell (1960).
  5.   Ussallık açısından insan davranışlarının yargılanmasını Tanrılara bırakan anlayışın Herakleitos tarafından aşılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bkz. Dodds (1971: 131).
  6.   Cherniss (1970: 15); Kahn  (1964: 194).
  7.   Singh (1963: 457–472).
  8.   Bu kavram için yazının 2. bölümüne bakınız.
  9.   Yaşamı için bkz. Kirk (1962: 3–13).,
  10. Kirk (1962: 12).
  11. Mektuplarının asılları, Bywater’da (1969: 70–79) veriliyor.
  12. Huxley, 1960: 140–143).
  13. Bywater (1969: 43).
  14. Kirk ve Raven (1977: 184).
  15. Russel (1964: 45).
  16. Kirk (1962: 6); Guthrie (1971: 416).
  17. Vlastos ( 1970: 413–419; Burnet (1968: 49).
  18. Kahn (1964: 191).
  19. Cornford (1957: 192).
  20. West (1971: 6. ve 7. bölümler).
  21. Stace (1962: 17).
  22. Bu savın tartışılması için bkz. Helm (1964: 565–571) ve Smith(1966: 125–127).
  23. Bu zorluklar değişik derecelerde diğer Sokrates öncesi düşünürler için de söz konusudur.
  24. Hussey (1972: 153).
  25. Kirk (1962), Herakleitos üstüne bu açıdan yapılmış çalışmalar arasında benim görebildiğim en ayrıntılı ve uzmanca çalışma.
  26. Bu konudaki zorluklar için Kirk (1962) ile şu yazılara bakılabilir: Kuhn (1964), Maurelatos (1974:2), Cherniss (1970: 1).
  27. Lasalle’in Herakleitos’u çarpıtarak Hegelci açıdan yorumlayışı, bu duruma bir örnek olabilir. Bkz. Fishman, (1962: 379–391).
  28. Guthrie (1971: 403).
  29. Kahn (1964: 190), Herakleitos’u yeniden yorumlayabilmenin, bubağlamı alışılmışın ötesinde kurmakla gerçekleşeceğine inanıyor.
  30. Senaca’mn philologia facta est, quae philosophia fit (bir zamanlar felsefe olan şimdi filoloji oldu) görüşüne karşın, Nietzsche’nin philosophia fiat, quae philologia fuit (filoloji olan felsefe olsun!) sözüyle filolojiyi felsefenin kucağına çekmesi, bu konudaki iki zıt görüşü belirtmesi açısından ilginç (Cleve, 1963: 445–465). Yine de, Lloyd’a katılarak (1967: 37–38), sağlam, güvenilir felsefe çalışmalarının filolojik çalışmalarla birlikte yürütülmesi görüşündeyim. Ayrıca, filolojik çalışmaların psikolojik çalışmalarla zenginleştirilebileceğini unutmamalıyız (Guthrie ve Von Groningen, 1960: 17).
  31. Türkçeye A bölümünden de aktarmalar yapılmış, bkz. Kranz (1976).
  32. Cleve (1963: 453).
  33. Okur, Kranz’daki (1976) zaman zaman ortaya çıkan çeviri yanlışlarını benim yaptığım çevirilerle karşılaştırarak bulabilir. Eldeki yazı, Kranz (1976) çeviri açısından eleştirmek amacını taşımıyor. Kaldı ki, bir olasılıkla, çevirilerde ben de yanılmış olabilirim.
  34. Bu konudaki çalışmaların önemi ve sorunları “Ussallık Üstüne Bir Araştırma” adlı yazımda tartıştım.
  35. Ayrıntıları yukarıda adını andığım çalışmamda belirttim.
  36. Daha işin başında, bu çabaların boş olduğunu ileri sürenler olabilir. Gerekçeleri ve dayanaklarını ussallık araştırması açısından inceledikten sonra, görüşleri üstüne bir yargıya varabilirim!
  37. Bu ilkeyi 34. dipnotta adını andığım çalışmamda geliştirdim. Builkenin Herakleitos’a uygulaması için, okur, 5. bölüme bakmalıdır.
  38. Bkz. Hussey (1972: 34), Hölscher (1974: 234), Burnet (1892: 131),Stokes (1967: 477).
  39. Kirk (1962: 16); Kirk ve Raven (1977: 187).
  40. Hussey (1972: 34; Kahn (1964: 189).
  41. Hölscher (1974: 235); Burnet (1968).
  42. Burnet (1968).
  43. Brumbaugh (1966: 417).
  44. Fränkel (1974: 14).
  45. Hilscher (1974: 233)
  46. Bu özelliğin modern dilbilim açısından belki de bilgisayar çalışmalarına dayanarak ortaya çıkarabileceği umudundayım.
  47. Kirk ve Raven (1977: 212; Burnet (1968: 3 bölüm).
  48. Kirk (1962: XIII-XIV).
  49. Kirk ve Raven (1977: 212).
  50. Yourmcular çoğunlukla bu kişinin Tanrı Apollon olduğunu ilerisürerler.
  51. Burada, Wittgenstein’la olan benzerliği, çok değişik bağlamlardada konuşuyor olsalar, ilginçtir (Gallaghuer, 1981: 45–56).
  52. Burada ussal olandan anladığım, Herakleitos’ta evrenin, insanın, toplumun dayandığı temel ilkedir. Bir filozofta “ussal olan nedir?”sorusunun yanıtı verilirken, “ussal olan” deyiminin kullanılması gerekmiyor. Her filozof, kendi felsefe dilinin taşıdığı sözcükleri, deyimleri, kavramları kullanabilir. Örneğin, Herakleitos “logos”der. Ussallık araştırması yapanın dikkat etmesi gereken nokta, incelediği felsefecinin kavramsal çerçevesindeki terimlerin, kavramların hangisinin, hangilerinin, hangi anlamda “ussal” sayılabileceğidir. Burada söz konusu olan, filozofun kavramsal çerçevesinin taşıdığı dilin araştırıcının diline yapılması gereken bir çeviridir. Herakleitos için böyle bir çeviri zor değildir.
  53. Guthrie (1971: 419–434).
  54. Liddle ve Scott (1968:1057–1059), logos’un elliye yakın değişik anlamını veriyor. Bunların bir bölümü Herakleitos’tan önceki yazarların, diğer bir bölümü Herakleitos’tan sonraki yazarların kullandığı anlamlan içeriyor.
  55. Popper-Kirk tartışmasının odak noktalarından biri. Bkz. Furleyve Ailen (1970: 133–177).
  56. Kahn (1964:192).
  57. Kirk (1962: 325).
  58. Kirk  (1962: 69).
  59. O çağ düşünürlerinde kavrayanla kavranan, kavranan nesneyle, nesnenin kavranması arasındaki ayrımın yapılmadığını görüyoruz (Kirk, 1962: 38).
  60. Kranz (1967: 52; Patrick ve Richards (1969: 110); Kirk (1962: 39).
  61. Snell (1960: 17).
  62. Kirk (1962: 39); Patrick ve Richards (1969: 111).
  63. Felsefenin yaşamla, toplumla ilişkisine âit bir boyut da diyebiliriz. Giderek bu durum, bilgi psikolojisi, bilgi sosyolojisi, felsefe tarihi ve kültür tarihine özgü bir özellik olarak da görülebilir.
  64. Düşünülmesi gereken bir soru: Yoksa biz çağdaş yorumlan bildiğimiz için mi Herakleitos’a böyle baktık?
  65. Patrick ve Richards (1969: 109); Bywater (1969: 42).
  66. ποροί ὁ πορος, geçit, yol, boru anlamındadır.
  67. Guthrie (1971: 469–480); West (1971: 156).
  68. Kirk (1962: 297–302).
  69. Herakleitos böyle bir sıralama yapmamıştır, burada bir yorum sözkonusudur. Bu yorumda Herakleitos’un Bl, B32, B70, B73, B75,B78, B79, B89, B95, B102, B117 parçalarına dayandım. Böyle birsıralama, örneğin Kirk’teki (1962: 398–400) Tanrının logos karşısındaki yeri konusunda kuşkulara bir çözüm denemesi olabilir.
  70. B32’nin yorumundan çıkarılabilecek bu görüşe (Kirk, 1962: 295–297) katılıyorum.
  71. “Pay alma” sözünü Herakleitos kullanmıyor. Bu, benim ussallıkaraştırmasında kullandığım bir sözdür. Logos’un bilincinde olmakla kazanılan bir özelliği belirtiyor. Platon’daki μέθεξις ya da παρουσία kavramıyla bu bağlamda ilgisi yoktur.
  72. Bu ussallığa “sözde ussallık”, özellikle B84b’den kalkarak “görünüşte ussallık” da diyebilirdik.
  73. Görecelik anlayışının Herakleitos’ta konumuz açısından anıldığıönemli yerler: B4, B9, B13, B37.
  74. Bu ayrımı Herakleitos yapmıyor. Burada yine ussallık araştırması açısından konuşuyorum.
  75. ϋβρις Yunan dilinde filozoflarca kullanılmış başka anlamlan davar. Örneğin, Aristoteles’te (1975: 368), bu sözcük hakaret anlamında kullanılıyor.
  76. Yine bu kavram, Aristoteles’te (1975: 366) kızgınlık, yüreklilik ya da bunların zıt anlamlarını gösteren nitelikler anlamında kullanılıyor.
  77. Nietzsche (1956: 375–376).
  78. West (1971; Dodds, 1971: 93).
  79. Dodds (1971: III. Bölüm).
  80. Nietzsche (1956: 380).
  81. Ayrıca B52’de insan yaşamını dama oynayan bir çocuğa benzetmesi ilginçtir. Yalmz burada α̉̉ίων sözcüğü “zaman” olarak değil de“insanın yaşam süresi” olarak çevrilmelidir. (Kirk, 1962: XIII)
  82. Nietzsche (1956: 381).
  83. Nietzsche (1956: 374).
  84. Bu konuda Dodds (1971) klasik filologlann övgüyle söz ettikleri bir yapıt olarak görünüyor. Bkz. Guthrie ve Von Groningen(1960).
  85. Vlastos (1970a: 85).
  86. Bu bağlamda δίκή είμαρμένα χρεων Herakleitos’un kullandığıkavramlardır.
  87. Dodds (1971: 93).

 

 

Kaynakça

Bu çalışmada doğrudan ya da dolaylı olarak yararlandığım kaynakların tümünü veriyorum.

Aristotle, Nicomachean Ethics, çeviren H.G. Apostle, Dordrecht, D. Reidel, 1975.

Brumbaugh, R.S., The Phüosophers ofGreece, George Allan and Unvan, Londra, 1966.

Burnet, J., Early Greek Philosophy, Adam and Charles Black, Londra, 1892.

Burnet, J., Greek Philosophy, Macmillan, Londra, 1968.

Byvvater, l.,Heracliti Ephesii Religuiae, Argonaut, Chicago, 1969.

Campell, J., The Masks ofGod: Oriental Mythology, Penguin Books, New York, 1982.

Campell, J., The Masks ofGod: Occidental Mythology, Penguin Books, New York, 1982.

Cherniss, H.F., “The Characteristics and Effects of Presocratic Philosophy” Studies in Presocratic Philosophy, derleyen D.J. Furley ve R.E. Ailen, C. I, Humanities Press, New York, 1970, s. 1-28.

Cleve, F.M., “Understanding the Pre-Socratics: Philological or Philo-sophical Reconstruction” International Philosophical Quaterly, C. III, 1963, s. 445-464.

Cornford, F.M., From Religion to Philosophy, Harper and Row, New York, 1957.

De Vogel, C.J., Greek Philosophy, C. I, E.J. Brill, Leiden, 1969.

Dodds, E.K., The Greeks and Irrational, University of California Press, California, 1971.

Erhat, A. ve Eyüpoğlu, S., Hesiodos Eseri ve Kaynakları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1977.

Forrington, B., Greek Science, Penguin Books, Middle Sex, 1969.

Fishman, S., “Lasalle on Heraclitus Ephesus” Journal of the History ofldeas, C. XXIII, No. 3, 1962, s. 379-391.

Frânkel, H., “A Tought Pattern in Heraclitus” The Presocratics, derleyen A.P.D. Maurelatos, Anchor Books, New York, 1974, s. 214-228.

Freeman, K., The Pre-Socratic Philosophers, Harvard University Press, Cambridge Massachusetts, 1959.

Freeman, K., Ancilla to the Pre-Socratic Philosophers, Harvard Uni-versity Press, Cambridge Massachusetts, 1951.

Gallagher, K.T., “Wittgenstein, Heraclitus and The Common” Revieıv of Metaphysics, C. XXXV, No. 1, 1981, s. 45-56.

Gould, J.B., “Being, The World and Appearence in Early Stoicism and some Other Greek Philosophies” The Revieıv of Metaphysics, C. XXVIII, No. 2, 1974, s. 261-288.

Guthrie, W.K.C. ve Von Groningen, B.A., Tradition and Personal Achievement in Classical Antiquity, The Athlone Press, Londra, 1960.

Guthrie, W.K.C, A History of Greek Philosophy, C. I, The University Press, Cambridge, 1971.

Helm, B., “Social Roots of the Heraclitean Metaphysics” Journal of the History ofldeas, C. XXV, No. 4, 1964, s. 565-577.

Hölscher, U., “Paradox, Simile and Gnomie Utterance in Heraclitus” The Presocratics, derleyen A.P.D. Maurelatos, Anchor Books, New York, 1974, s. 229-238.

Hussey, E., The Presocratics, Charles Scribner’s Sons, New York, 1972.

Huxley, G.L., The Early lonians, Barnes and Noble Books, New York, 1966.

İnam, A., “Ussallık Üstüne Bir Araştırma”,İnsan Bilimleri, sayı: 2, 1984, s. 98-110.

Kahn, C, “A New Look At Heraklitus” American Philosophical Quaterly, C. I, No. 3, 1964, s. 189-203.

Kirk, G.S., Heraclitus: The Cosmik Fragments, The University Press, Cambridge, 1962.

Kirk, G.S., “Natural Change in Heraclitus” The Presocratics, derleyen A.P.D. Maurelatos, Anchor Books, New York, 1974, s. 189-196.

Kirk, G.S. ve Raven, J.E., The Presocratics Philosophers, The University Press, Cambridge, 1977.

Kranz, W., Antik Felsefe, çeviren S. Y. Baydur, Edebiyât Fakültesi Basımevi, istanbul, 1976.

Liddel, H.G. ve Scott, R., A Greek-English Lexicon, The Clerendon Press, Oxford, 1968.

Lloyd, G.E.R., “A Controversy in the Interpretation of Greek Science” British Journal for the Philosophy of Science, C. XVIII, No. 1, 1967, s. 21-38.

Mansel, A.M., Ege ve Yunan Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1947.

Maurelatos, A.P.D., “The Real Appearances and Human Error in Early Greek Philosophy” The Revieıv of Metaphysics, C. XIX, No. 2, 1965, s. 346-365.

Maurelatos, A.P.D., derleme, “Editor’s Introduction” The Pre-Socra-tics, Anchor Books, New York, 1974, s. 1-19.

Nietzsche, F., Werke in Drei Banden, C. III, Cari Hanser Verlag, Münih, 1956.

Ostvvald, M., Nomos and the Beginning ofAthenian Democracy, The Clerandon Press, Oxford, 1969.

Popper, K., “Historical Conjectures and Heraclitus on Change” Con-jectures and Refutations, Routledge and Kegan Paul, Londra, 1965.

Popper, K., “Back to Presocratics” Studies in Presocratic Philosophy, derleyen D.J. Furley ve R.E. Ailen, C. I, Humanities Press, New York, 1970, s. 130-153.

Patrick, I. ve Richards, L.A., Heraclitus ofEphesus, Argonaut, Chicago, 1969.

Russel, B.,A History ofWestern Philosophy, Simon and Schuster, New York, 1964.

Singh, R., “Heraclitos and the Law of Nature” Journal of History of Ideas, C. XXIV, No.4, 1963, s. 125-127.

Snell, B., The Discovery ofMind, Harper and Brothers, New York, 1960.

Stace, W.T., A Critical History of Greek Philosophy, Macmillan, Londra, 1962.

Stannard, J., “Method and Logic in Presocratic Explanation” in Cont-ributions to Logic and Methodology in Honor ofJ.M. Bachenski,, derleyen A.T. Tymieniecka, North-Holland Publishing Company, Amsterdam, 1965, s. 107-131.

Stokes, M.C., “Heraclitus ofEphesus” The Encyclopedia of Philosophy, derleyen P. Edwards, C. III, The Macmillan, New York, 1967, s. 477-481.

Vlastos, G., “Equality and Justice in Early Greek Cosmologyes” Studies in Presocratic Philosophy, derleyen D.J. Farley ve R.E. Ailen, C. I, Humanities Press, New York, 1970a, s. 56-91.

Vlastos, G., “On Heraklitus” Studies in Presocratic Philosophy , derleyen D.J. Furley ve R.E. Ailen, C. I, Humanities Press, New York, 1970b, s. 56-91.

West, M.L., Early Greek Philosophy and The Orient, The Clarendon Press, Oxford, 1971.

Windelband, W., History ofAncient Philosophy, çeviren H.E. Cush-man, Dover Publications, 1956.

07 Mart 2020, 10:47 | 2227 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*