MÜCADELE AHLAKI

MÜCADELE AHLAKI

MÜCADELE AHLAKI

            Mücadelenin ahlakı vardır. İnandığımızı daha hakça yaşayacağımız, içinde kendimizi geliştirip yaratıcı ürünler ortaya koyabileceğimiz, hayatı evetleyip, sahip olduğumuz değerlerle yücelteceğimiz bir dünya için mücadele ediyoruz. Bir derdimiz var. Yüzyıllardır kanayan bir yarayı taşıyoruz. Çağımızın boğucu havası, dünyanın iflah olmaz, değer tanımaz, kendini bilmez, çıkar odaklı yaşayan sığ insanlarla yönetiliyor oluşu acı veriyor bize. Daha güzel bir dünya arıyoruz. Bu arayışa, kendi donanımız, yeteneklerimiz ve dünya görüşümüzle kendimizi adamışız. Kavgamız var, çirkin zalim dünyada, çirkin ve zalim insanlara karşı.

            Mücadele ahlakı bize ne söylüyor? 1. İnsan âdil, güzel, sömürüsüz, herkesin olabileceği kadar olabileceği, özgür, özerk bireylerin ve toplumların yaşayacağı bir dünya özlemi içindedir. 2. Hâlihazırda dünya böyle değildir. 3. Dünyayı özlemimiz doğrultusunda değiştirmek gerek. 4. Böyle bir değişime çıkarları, alışkanlıkları, inançları gereği karşı çıkanlar var. 5. Onlarla mücadele etmek gerek. Hedefimiz bize engel olanları yok etmek değildir. Düşman, mücadele insanına gereklidir. 6. Kuracağımız, özlem duyduğumuz dünyaya bize karşı çıkanları da almalıyız. 7. Güzel ve hakça olan dünya için mücadelede, hakaret, küfür, şiddet uygulama ne pahasına olursa olsun düşmanı ortadan kaldırma, kuracağımız dünyayı en baştan lekeler. 8. Temel ilke: Düşmanını aşağılama! Öyle savaş ki savaştan bir hayat çıksın. Öyle kavga et ki, kavgandan barış ve dostluk çıksın. Güzel, iyi ve hakça bir dünya için mücadele insana olan saygıyı arttırmalı. Aşağıladığınız, işkence yaptığınız, cinayetler işlediğiniz bir mücadele ile kazanılmış dünya geleceğin dünyası olamaz.

            Yüzyıllarca mücadelede çoğunlukla “kahraman”, karşı tarafı ne pahasına olursa olsun yok ederdi. Karşı taraf insan bile değildi. Çünkü kötüydü, alçaktı, yok edilmesi gerekli dünyaya yakışmayan bir varlıktı. Geleceğin dünyasında “kahraman” , tarihe düşmanlarının bile kitaplarında okutacağı mücadele örneği olarak geçmeli. Mücadelede insan onurunu yok edecek, insanın yüksek değerlerine zarar verecek biçimde “alçakça” davranılıyorsa, böylece alınacak sonuçlar bir başarı değil de insanın yüzkarası olmaz mı?

            Düşmanı yenmek için ona bel altından vurarak, onu aşağılayarak, insanlığından utandırarak yapılan mücadele yiğitlik ahlakına aykırıdır. Mücadelede düşman varsa düşmana saygı, engel varsa (doğal felaketler, hastalıklar, kıtlıklar, toplumsal, siyasal, ekonomik, psikolojik engeller gibi…) engele saygı gerekir. Yaşam zorlukları hayat öğretmenlerimiz olabilir. Hiç engelinden ve düşmanından öğrenmeyene yiğit denir mi? ( Burada “yiğit” yalnızca erkeklere yüklenen bir sıfat değildir. Ana yiğitleri de kastediyorum!) Mücadele ederken bundan sonra yaşanacak dünyanın bizden olan olmayan tüm insanlarına örnek olacak biçimde mücadele edilmeli. Kahramanlarımıza, yiğitlerimize düşmanlarımız da kahraman demeli, yiğit demeli. Elbette biz de onların kahramanlarına yiğitlerine aynı tavrı göstermeliyiz.

            Bu sözlerim “öbür yanağını da çevir” tavrıyla karıştırılmamalı. Atacağınız yumruk, insanlığın yumruğu olmalı, adaletin, özgürlüğün, insan saygısının, sevgisinin yumruğu!

            Yüzyıllar öncesinden Thrasümakhos ( Sözcük anlamı “küstah savaşçı” olarak yorumlanabilir! ) Sokrates’e Platon’un Devlet diyaloğunda şöyle diyor (Çeviri benimdir!) : “Şöyle düşünmelisin ey saf Sokrates, âdil olmayan insan âdil olan insandan her yerde daha üstündür.” (343-d) Anladınız mı Thrasümakhos hâlâ yaşıyor. Sokrates de elbette. Sokrates adaletin insana yararlı olacağı konusunda Thrasümakhos’u pek ikna edemiyor. Yumruğu güçlü olan kazanır, âdil olan değil! Mücadelemiz adalet için, adaletle gerçekleştirilmeli! Dünya yazık ki Sokrates’in değil, Thrasümakhos’un dünyasıdır.

            Dünya böyle olmak zorunda değildir. İnsan daha güzel, daha hakça bir dünyaya kavuşabilir. Bunun yolunu bulabilir. Böyle bir dünya “hile ve desiselerle” kazanılmış mücadelelerle elde edilemez. Hile yapan, insan saygısı olmayan “zafer” de kazanmış olsa mağluptur. Geleceğin güzel, âdil dünyasının önünü kapamıştır, bu “alçakça” mücadele tavrıyla.

            Ya her Thrasümakhos kendini Sokrates sanıyorsa? Kendi çıkarlarını, alçaklığını yükseklik olarak görüyorsa? Çoğu zaman da böyle oluyor. Kendi tarafımızın hep doğru karşı tarafın hep eğri olduğunu sanıyoruz. Kalp gözlerimiz, akıl gözlerimiz körleşmiştir. Gözlerimiz gün gelecek usul usul açılacaktır. Elbette o gün kendimizden ve insanlığımızdan utanacağız.

            Sokrates Anadolu’da oturuyor, sessiz. Yunus Emre ağabeyimle bir gün düşüncelerimizin, duygularımızın kapılarını çalacaklar.

                                                                                                 **********

 

            Dünyaya “huzur”, dünyanın mücadele dünyası olmasıyla gelir. Genellikle “mücadele” ile “huzurun” karşıt kutuplarda olduğu düşünülür. Oysa yaşamak, olanca devingenliği ile mücadeledir. Mücadele, hayatın yüksek değerlerini yaşama, bu değerlerle dünyayı yaşanır hale getirme çabasıdır.

            Cesaret, ölçülülük, adalet, ötekine, yaşama saygı, yardımlaşma gibi yüksek değerlerin canımıza, gönlümüze değdiği bir dünya içindir, mücadele.

            Mücadele insanı dogma kırandır. Tembellik, uyuşukluk, sığlık kırandır. Sınır aşan, olanak gerçekleştirendir. Dünyanın değişmesi, dönüşmesi, daha adil, daha özgür bir hayatın oluşabilmesi için yılmadan çaba gösterendir.

            Egemen yaşam, mücadele gücünü zayıflatıyor, yaralıyor. Düzeni dönüştürmeye yönelik mücadele, düzen tutucularının, düzenden beslenenlerin açık ya da örtük engelleriyle karşılaşıyor.

            Bu engelleri yenebilmek için mücadele insanı hem dirençli bir sebat sahibi hem de atılım gücü ve cesareti olan biri olmalı. İç dünyasındaki yaşam enerjisi, ona yüksek değerler adına mücadele gücü verir. Her insanın içinde bir enerji kaynağı, bir enerji üreteci vardır. İnsanın dış enerjisi çok yüksek olabilir. Örneğin, kilometrelerce koşup, saatlerce bedeniyle çalışabilir. Bu özelliği, iç enerjisinin yüksekliği anlamına gelmeyebilir. Bu kişi başına gelen sıkıntılar karşısında dirençsizliği yüzünden karşılaştığı sorunlarla baş edemeyecek denli korkak olabilir. İç ve dış enerjiler birbirlerini tamamlamalı. Mücadelede ikisi de gereklidir, çünkü.

            Değerlere karşı duyarlı olan mücadele insanı, bu değerlerin gündelik, ucuz çıkarlarla ilgisi olmadığını bilir. “Aşkınlık” bu noktada önem kazanıyor. Burada “aşkın” sözünü “evrensel” olana yakın bir anlamda kullanıyorum. Mücadele insanı kısa erimli, yerel mücadelelerin insanı değildir, yerel mücadelelerin içinde olduğu zamanlarda bile. Bir kurumda, bir bölgede, bir toplumda, bir ülkede haksızlık varsa bu haksızlığın giderilmesi kavgası tüm insanlık önünde yapılan bir kavgadır. Buradaki sorunun çözümüyle haksızlıkla mücadele bitmiş olmuyor. Tek tek insanın sorunu, insan topluluklarının sorunu, insanlığın sorunudur. Sorunlar yerel olanı aşar, evrende insan olarak var oluşumuzun sorunlarıdır. Bu bütünlüğü, bu genişliği mücadelemiz ne zaman nerede olursa olsun unutmamak gerekiyor. Her mücadele, insanın yeryüzündeki mücadeleler tarihine kaydedilen mücadeledir.

            Mücadele insanı belli bir kültür içinde, belli bir dünya görüşüne sahip olabilir. Bu durumu onun kendi dünya görüşünün kafesinin içinde tutsak olduğu anlamına gelmez. Yüksek değerlerin içselleştirilerek yaşandığı dünya görüşü, “ötekine” duyarlı, insana saygılı dünya görüşüdür. Aşkınlık gücü olan, bilime, sanata, felsefi düşünceye saygılı dünya görüşüdür.

            Dogma kıran olmak, inancı olmamak anlamına gelmiyor. İnancını tüm insanları göz önüne alarak, binlerce yıldır kazanılmış değerlerin, kültür ürünlerinin oluşturduğu iklim içinde, farklı inançları da gözeterek yaşar, mücadele insanı. Dogma kırma, gücü elde tutanların dayattığı dünyaya “hayır” demeyi; belli çıkarlar doğrultusunda sığ, ucuz, tembel, dar yaşam anlayışlarına isyanı gerektirir. Kendi inancını yaşama, insana, hayata saygılı, tahakküm etmeyen başka inançlara saygıyla anlamlıdır.

            İnsan bu gezegendeki binlerce yıldır sürmekte olan yolculuğunda insan kardeşleriyle bir arada yaşayabileceği adil bir dünya için mücadele etmeyi öğrenemedi daha. Ne kadar daha zamanı var bunu öğrenmek için? Nice değerli mücadele insanı mücadele etmenin maddi manevi çok değişik boyutlarını gösterdiler. Hâlâ mücadele örneği veren mücadele öğretmenlerimiz dünyanın mücadele gücüne güç katıyorlar. Oysa karşı mücadele hep var! Değer yaşamayan, kendi sığ, dar, basık dünya görüşleriyle insanları boğmak isteyen karşı mücadeleciler var. Mücadele insanı doğaya, yerleşik haksızlıklara, katı dogmalara karşı mücadele verirken karşısında bu mücadele kıran, arayışa, farklıya, adil olana sürekli olarak engel çıkaran bu karşı mücadelecilerle de uğraşmak zorunda.

            Küçücük yaşlardan başlayarak insanın iç dünyası ele geçiriliyor. Düşleri, düşünceleri, umutları, bilgileri, yaşama biçimleri, hayat tarzları biçimlendirilmeye çalışılıyor. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyebilecek, tüm insanlığın sorunlarını kendi ülkesinin sorunlarından yola çıkarak anlayıp bu anlayışın sorumluluğunu taşıyacak güçlü insanlar, dünya denilen bu mücadele okulunda tüm evrene insan olarak var oluşun çığlıklarını yollayacaktır. Dünyadaki maddi manevi zulüm, geleceğin iç dünyaları enerji dolu, iradeleri güçlü mücadele insanlarınca adım adım yok edilecektir.

 

 

 

           

 

03 Kasım 2023, 13:18 | 286 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*