GÖNÜL ÜZERİNE 2005 YAZILARI

GÖNÜL ÜZERİNE 2005 YAZILARI

GÖNÜL ÜZERİNE 2005 YAZILARI

            (Bu yazılar Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinde yayımlanmıştır!)

 

Gönül nedir?

Dünyada ve Türkiye'de çektiğimiz sıkıntıların toplumsal, siyasal, ekonomik boyutlarının yanında, birey ve toplum olarak gönül oluşturamamanın derin acılarını da yaşıyoruz. Bu konuda düşünmenin gereğini vurgulamak amacıyla, kendimi tekrar etme tehlikesini göğüsleyerek, gönül kavramını yeniden açmayı deneyeceğim.

Gönül, insanın insan olma iradesidir. İnsan olma, olgunluğa erme aşamasında gönül olmadır. Gönül, insanın birçok etkinliğini, özelliğini taşıyan bir kavramdır. Gönülü dört ana özelliğiyle betimlemeye çalışabilirim:

1. Gönül, bir güçtür. Bir yaşam enerjsi, öğrenmeye, anlamaya, yaratmaya, zorlukları yenmeye, yaşamı ve kendimizi dönüştürmeye yönelik bir yaşam gücüdür. Bilinçli bir güçtür. Bir arzu-bilinçtir. İsteyen, talep eden, iradesi olan bir bilinç. İnsanı, insan kılan özelliklerini bütünleyen, bu bütünleme çabasında onun kendini, kendine özgü bireyselliğini ortaya çıkaran güçtür.

2. Bir havadır, bir yaşam alanıdır. Bir ortamdır. Çevredir. Gönül hem içimizdeki güç, hem dışımızda, bizi kuşatan bir atmosfer, bir küredir. Onda yaşarız.

3. Gönül, bir tavırdır. Bir duruştur. Yaşamayı, çevremize, kendimize karşı takındığımız bir tavır. Kendimizi olanaklarımızı gerçekleştirmeye hazır, açık tutma çabamız. İçtenlik, kendiliğindenlik tavrı. Bir göze alma, hayata "ben de varım" diyebilme tavrı.

4. Gönül, bir yaratmadır, meydana getirme, dönüştürmedir. Gönül bir eylemdir. Gerçekleştirmedir. Hayatı etkileme başarısıdır.

Gönül, öyleyse bir güç, bir hava, bir tavır, bir eylemdir. Bir tomurcuk kavram olarak kendini güç, hava, tavır, eylemde sunar.

Gönül, bireyin ya da birey topluluklarının gönlü olabilir. Birey, gönül insanı, topluluk, gönül topluluğu olabilir. Her birey, gönül taşır ama gönül sahibi, gönül insanı olamaz. Gönül bir gizilgüç olarak bizde bulunur; yaşanması için bizden tavır ve eylem bekler. Benzer biçimde, topluluklarda, toplumlarda, kültürlerde gönül vardır, gizilgüç olarak; gerçekleşmesi, ortaya çıkması için uygun koşullar, topluluk bireylerinin gönül atılımları gerekir.

Gönül atılımları, kokuşmuş ortamı dönüştürerek canlandırmayı başaracak anlam doğurmaları, anlam yaratmaları, anlam yaşamları, yaşantıları ile gerçekleşir. Öteki çıkışlı atılımlardır. Ötekinin varlığını gözeten, farklı olanı fark etmeye yönelik çabalardan oluşur. İnsanın tükenmezliğini, olanaklarını, yaşamın bitimsizliğini, sonsuzluğunu kavrayan gönül gücü ile sağlanır. Atılımı gerçekleştiren bireylerin, kendi kendileriyle, içinde bulundukları gerçeklik ile yüzleşmeleri gerekir. İçten, yapmacıksız insanlar, atılımı hedefine ulaştırır. Gönüllerini, dürüstlüklerini ortaya koyarak, atılımlarını tamlayabilirler. Gönül atılımı, birey ya da toplulukların gönülleyebilmesinin, gönüllerini gerçekleştirebilmesinin ilk koşuludur. Gönülleme, uzun bir yoldur. Gönül atılımlarıyla yürünebilir bu yolda.

Gönül oluşumu, bireyde ve toplumda, onların varlığını oluşturan bileşenler arasındaki etkileşimi gerçekleştirerek bütünlük sağlar. Bütünlük olanaklara açıklık demektir, bireyin bedeninin, duygularının, düşüncelerinin, toplumsal ilişkilerinin gelişimlerinin dayandığı olanakların bilincine sahip olması demektir. Toplumu o toplum yapan özelliklerin de belli bir çerçevede ilişkilendirilip toplanmasıdır. Gönül atılımlarıyla varılan gönül oluşumu, özgül bir varlığa aittir. Gönül topluluğu ve gönül insanı, kendine özgü özellikler taşır. Bütünlük ve özgüllükle, gönül insanı, ötekine yönelmiş insandır. Ben merkezli bir yaşamdan, ötekini öne alan bir yaşama doğru yürüyendir.

Dünya gönül insanlarını, gönül topluluklarını yaratmada çok mu geç kaldı dersiniz?

 

Gönlü anlamaya doğru

Gönül, kültürümüzü anlatan temel kavramlardan biri. Bir çekirdek kavram. Bir gebe kavram Yani anlamlara gebe. "Kalp", "dil", "fuad"ın Türkçe'ye çevirisi değil. Gönül bunlardan fazla. İslam öncesi ve İslam kültürünü yaşayan Anadolu insanının kendini anlattığı bir söz. Bireysel anlamıyla, bedenimizi (mide bulantısına Anadolu'da "gönül bulantısı" denebiliyor!) duygularımızı, aklımızı, ilişkilerimizi içeriyor. Gönül, sanki, bireyden ayrı, kendi başına bir güç gibidir. "Gönlümüze söz geçirememek", "Gönlün ferman dinlememesi" sözlerinden, içimizde, ele geçiremediğimiz, karar verme gücümüzü aşan, "akıl dışı" bir güç olduğunu çıkarabiliriz.

Yine de gönül, düşünmenin ötesinde "duygu"dan oluşmuş değildir, tümüyle. Şarkıda söylendiği gibi: "Gönlümle oturdum da düşündüm o yerde/ Sen nerdesin ey sevgili, o yaz günleri nerde?" Gönülle düşünülür, gönüllü düşünülür; belki gönülle düşünmek , yaratıcı düşünmenin olmazsa olmaz koşuludur. Bedenimizi, duygularımızı, aklımızı, kültürümüzü, toplumumuzu, tarihimizi, insanlarla ilişkimizi katarak düşünmektir, gönülle düşünmek. Gönül her bireyde "potansiyel" halde bulunur. İnsan gönül sahibi olabilen bir varlıktır. Gönül, beden, duygu, akıl ve kültürel ve toplumsal çevreyle yaşandığı için, bütün bu öğeleri ilişkilendirerek, onlar arasında uyum sağlayabilmek zor olduğu için, gönlümüzü yaşamakta sıkıntılarımız oluyor.

Gönül, bilgiyle ilgili. Kendimizi, çevremizi dünyayı tanımakla. Bilincine varıp, yüzleşebilmekle, kendimizle ve gerçekle. Gönül özü olanların geliştirebileceği bir güç. Bir ahlak, bir estetik, bir bilgi, anlama, kavrama gücü. Asla, "mistik", "kapalı" özellikleri yok. İçimizdeki ses o. Zaman zaman duyabildiğimiz. Bir iç ses, bedenimizden, dugularımızdan, düşüncelerimizden, geçmişlerimizden, içinde yaşadığımız kültürden, toplumdan, ekonomik, siyasal düzenden gelen ses. Aktarabildiğimiz, tartışabildiğimiz, irdeleyip çözümleyebildiğimiz ses.

Gönül, yalnızca bireye ait değil. Gönül, toplumun da. Her bireyin gönlü olmadığı gibi, her toplumun da gönlü yok. Her kültürün gönlü yok. Gergin, kopyacı, saldırgan, meşgul, kendi iç sesini, öteki toplumların, kültürlerin iç sesini dinleyemeyecek kadar, dünyayı kendi dar çerçevesinden gören kültürlerin gönlü yok. Gönül, maneviyatı, kültürü olan, kendine özgü yaşamı kendine özgü ifadelerle, sanat, düşünce, bilim yoluyla dile getirebilen kültürlerde ortaya çıkıyor. Devletler arası ilişkilere baktığımızda, birbirinden korkan, birbirini tehdit olarak algılayan, birbirlerinin doğal kaynaklarında, topraklarında göze alan kültürlerin gönülleri olamaz. Ezen, ele geçirmeye çalışan; ezilen, o eziklikle kul, köle olan kültürlerle de gönül açısından bir serpilme görülmez.

Bir kültürün köklerindeki, yaşamındaki gizli kalmış, çiçek açamamış gönülü o toplumun kültür insanları ortaya çıkarabilir. Bu topraklardaki kültürlerde gönlün zaman zaman açtığını görüyoruz. (Tıpkı, çiçek açma gibidir, bir kültürde gönlün açması!) Yunuslar, Mevlânalar, İbn-i Sinalar, minyatür sanatçıları, tezhip ustaları, mimarlar, divan şairleri gönlün çiçekleri olmuşlardır. Yüzyıllar öncesinden kalmış tarihi eserlerde o kültürdeki gönlün izlerini görebiliyoruz.

Anadolu topraklarında açabilen ya da açamayan gönlün tarihi bu açıdan yazılmamıştır daha. Sanatçılarımız, toplumbilimcilerimiz, doğa bilimcilerimiz, mühendis ve hekimlerimiz hem kültürümüze hem insanlık kültürüne yapacakları katkılarla bu topraklarda açmış gönlün tarihini geleceğe taşıyacak, Anadolu'nun aslında gönül dolu olduğunu dünyaya göstereceklerdir.

 

Gönül Küre

Gönülleyebilenin, gönüllemekte olanın, birey olarak bir gönül evinde yaşayabildiğini söyleyebiliriz. Gönül sahibi, gönül taşıyıcı, gönül yaşayıcı insanlar bir ortam içinde bulunurlar. Gönül enerjisi yayarlar çevrelerine, gönül dalgaları saçarlar. Onların dalgalarına açıksanız, gönül açıklığınız varsa, gönül evlerine girer, konuk olursunuz. Evlerini paylaşırsınız. (Bir süre!) Gönül evleri; gönül sokağı, gönül mahallesi, gönül semti, gönül kenti, gönül ülkesi, gönül dünyası... meydana getirebilirler.

İşte bireylerin gönlünü de içine alan gönül küre bu gönül ortamını, gönül çevresini gösteren bir tomurcuk kavramdır. Tek kişinin gönül küresi olamaz. Paylaşmayı bilmeyenin gönül küresi yoktur. Gönül küre, mahrem (privatus) yaşamların olduğu kadar kamusal, (publicus) ortalık yerde, alenî yaşamların da küresidir. İki kişinin, gönülleşebiliyorlarsa, gönül küresi olabilir. Toplulukların, toplumların gönül küreleri, bu küçük gönül kürelerini, deyim yerinde ise gönül küreciklerini kapsar. Birey ve topluluklar gönül küre içinde gönüllerini solurlar.

Gönül kürenin sakinleri kimlerdir? a) Gönülleyenler, b) Gönlü açıklar, c) Meraklılar. Gönülleyebilenlerin gönül kürede evleri, arsaları hiç değilse bir, eski deyimle, künc-i mihen'leri bir mihnet köşeleri vardır! Gönlü açıklar, bu küreyi zaman zaman soluyabilen gönül öğrencileridir. Gönül kürenin geçici yolcuları, konuklarıdır. Meraklılar ise seyirciler ve heveslilerden oluşur. Gönül küre turisti olarak gelir, azıcık ilgilenirler. Kitaplardan okurlar, müziğini dinlerler.

Seyirciler daha çok entelektüeller arasından çıkar. Hevesliler, gönlü, örneğin semah törenleri ile ritüellerle, kitâbî bilgilerle kazanabileceklerini sananlardan oluşur, çoğu kez. İçlerinden gönül çıraklığına yükselebilenleri, gönül oluşumu için bağlanma içine girmiş, gönüle erme çilesine hazır olanları çıkabilir. Gönül kürede yaşamanın mânâ ve lezzetine bir ölçüde kavuşmuşlardır.

Gönül küre oluşumunun koşulları, toplulukların gönül oluşumunu belirleyen koşullardır. Uygun bir altyapı (sosyo-ekonomik koşullar), anlam kürenin durumu, ethos, pathos, ve siyasal düzenin oluşumları gönül küre yapılanmasını etkiler. Gönül küre salt fiziksel bir küre değildir, mekâna bağlı değildir. Salt insanların kafalarında olan sanal bir ortamda değildir. Fiziksel desteği de olan, sosyal, psişik kültürel bir hava, ortam, çevredir! (Çevre, fiziksel, tarihsel, kültürel; ortam, düşünsel, anlamsal-noetik-dır!)

Çağım gönül kürenin farkında mıdır? Elbette, gönülleyenler, gönül kürede soluk alıyorlar. Kim onlar? Gönül küre coğrafyası nasıl bir coğrafyadır? Gerçek dünya coğrafyasının neresinde duruyor? Dünya haritasını alsak, nerelerinde gönül küre vardır? Kimin evi gönül evidir? Örneğin,hangi mahallede gönül sokağı vardır?

Gönül gizli olandır. Çağımın davranışcı, dışa vurumcu, ekonomik açıdan atılımcılığı öne çıkarmış insanı dil-i mahfîyi bilmez. Yaşama telaşındaki yarışma havası, gönül savar bir dünyaya itiyor insanı. Gönül sahibi olmanın onu gençleştireceğini, fiziksel olarak güçlendireceğini düşünse, herhangi bir çıkarı olacağını bilse, bu insan gönül sahibi olmanın teknolojisini kurmaya kalkar.

Para tuzağı danışma şirketleri, "10 Derste Gönül Sahibi" olma kursları açar, gönlü dar insanlara danışmanlık yapar. Kolay yoldan, zahmetsiz gönülleme teknikleri öğretilmeye başlanır, örneğin Yüksek Gönülleme Teknolojileri Enstitülerinde. "Hüseyin Bey gönüller de ben nasıl gönülleyemem, benim neyim eksik ondan" diye düşünülür.

Gönülleme, yüksek sosyetenin, kaba ve sığ kültürünün oyuncağı olur."Gönül Evi" diye barlar açılır, enteller içki içer, bir yandan arka planda saz ya da ney sesleri gelirken, uzun saçlı, kulağı küpeli bir fizik profesörü, Einstein'ın da gönlü olduğunu, onu hayranlıkla dinleyen, birazdan yatağa atmayı düşündüğü genç kadına anlatmaya çalışır.

Gönül, iyi ki gizlisin, hep öyle kal.

 

Gönül oluşumu

Gönül gücü nereden kaynaklanır? Gönülü bezemenin, gönül donanımının kaynakları nedir?

Bireylerin gönlünü bedenleri, duyguları, akılları, çevreleri, kültürleri besler. Bu gönül besleyici ırmaklar arasında bağlantılar kuramayan birey, gönlünü donatamaz. Toplulukları, toplumların gönül kaynakları ise en azından beş temel öğesi ile dile getirilebilir.

1. Alt yapı. Sosyo-ekonomik işleyişi içinde varolan toplulukların gönlü bu işleyişten etkilenir. Alt yapının gönlü nasıl belirlediği tarih içinde tek tek çalışmalarla ortaya çıkarılabilir.

2. Gönlün oluşumunda, insanın içinde bulunduğu anlam (değer) kürenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan anlamlarla algılıyor, anlamlarla düşünüyor, duyuyor, inanıyor, eyliyor. Etkinlikleri içinde insanın bir anlam kürede yaşadığını düşünüyorum. (Noosferi,kendi yorumumla, özel bir anlamda kullanıyorum). Anlam küre, insanın anlam doğurmalarından oluşuyor: Sanattan, felsefeden, bilimlerden, inanç düzenlerinden... Gönül, gönlü olduğu toplumun anlam küresinden beslenir.

3. Ethosdan, ahlak küreden de beslenir. Ethos, ahlak değerlerinden, eylemlerden, ilkelerden, kurallardan oluşur.

4. Duygu küreden, pathosdan gelen dalgalar, bir topluluğun, toplumun duygusal yaşamını ortaya çıkarır. Duygu küre içinde yaşar insan. Gönül bu duygu küre ile can bulur. Duygu küresi kurumuş toplulukların gönül olmaz.

5. Siyasal düzen gönlü derinden etkiler. O topluluğun yönetimi, olanakları paylaşım düzeni, gönül oluşumunda belirleyici rol oynar.

Gönül, felsefede alışılmış anlamıyla bir Geist mıdır? Bir tin midir? Durkheim anlamında, Gökalp'ın deyimiyle, bir ma'şerî şuur mudur? Bir toplumsal bilinç dışı mıdır, bir yorumuyla Jung'un?

Gönül bireylerin "ruh"u değildir. Toplumların ruhu da. Gönül, bireylerde ve toplumlarda kendini gösteren belli özellikler biraradalığı, bütünlüğüdür. Bundan dolayı her bireyin, her topluluğun gönlü yoktur. (Gizil olarak, potansiyel olarak her insan teki ve insan topluluğu gönül taşısa da bunun gerçekleşmesi her zaman olanaklı değildir!)

Gönül konusunda bu yazı çerçevesinde söylediklerim, söyleyeceklerim açılması gerekli kavram yoğunlukları içermektedir. Geliştirmeye çalıştığım "gönül felsefesi" çabalarında bu belirsizlik ve karanlıkları okurun bağışlayacağını umuyorum. Burada sözü edilen kavramların bir bölümü diğer çalışmalarımda kısa da olsa işlenmiştir. İşlenecektir.

Neden gönül hastalıklarından çekmekteyiz? Kaynaklardan beslenemediğimiz için. Kaynakların durumu gönül beslemeye uygun olmadığından. Gönül oluşumuna olanak sağlamadığından.

Gönlü besleyebilecek kaynakların, gönlü oluşturabilecek koşulların uygunluğunda, gönül oluşumunun bitimsiz yolu açılır. Bu yolu bireyler ve topluluklar, toplulukların oluşturduğu toplumlar için ayrı ayrı anlatacağım.

Neden ayrı? Topluluğun gönlü, bireylerin gönüllerinin toplamından oluşmuyor. İki kişilik bir topluluk düşünelim. Bireyler gönülleyebilen, gönül oluşumun zaman zaman yaşayan insanlar olsun. (Gönülleme bir süreçtir, "gönül sahibi" olmak, kalıcı bir özellik değildir, zaman zaman insan gönlünü yitirebilir! Gönül yaşamının bileşkesi alındığında, bir bireyin ya da bir topluluğun gönül sahibi olup olmadığı söylenebilir.). İki gönlün bir araya gelmesiyle ilişkinin "gönül ilişkisi" olması gerekmiyor. İki gönlün oluşturduğu bir topluluk gönül topluluğu olmayabilir.

Benzer biçimde, bir toplumda belirli sayıda gönül insanı, o toplumu gönül toplumu yapabilir, çoğunluğu gönülsüz de olsa. Birkaç birey gönlünün, içinde bulunduğu toplumu, gönül toplumu yapamayacağı da açıktır. İlginçtir, bakın, gönül sahiplerinin olmadığı toplumlar, bireyler arası ilişkilerin, gönlü besleyen, oluşturan kaynakların uygunluğundan dolayı gönül toplumu olabilir. Bundan dolayı birey gönüllerinin oluşumu ile toplumun gönül oluşumlarını ayırmayı gerekli görüyorum.

 

 

Gönül ve Din

Beni dindar insanların topluluklarında, yayın organlarında gören dostlarım, "zaten biliyorduk, dine kayacağını; "gönül" "gönül" diye diye, sonunda vardın, varacağın yere" diye takılırlar. Suçlayanları da vardır. Gericiliğe hizmet ettiğimi söyleyenleri de.

Galiba, insanın en yakınları, onu en az anlayanlardır. Yıllardan beri anlatmaya çalıştığım gönlü, en yakınımdaki dostlarıma anlatamadım. Bilimle, hakikat aşkıyla olan ilgisini duyuramadım.

Elbette, henüz, "gönül" kavramının felsefi çatısını çatmış değilim. Ben gönlü, okuyarak, salt düşünerek ortaya koymak istemiyorum. Yaşayışımdan devşirmek istiyorum. Zamana ihtiyacım var. Üzerinde çalıştığım filozoflar ve onların sorunlarının ardında bu temel kavram var: Onu sömürmek, duygusal yapışkanlığın, mistik karartmaların sığlığında yitirmek istemiyorum. Yol çok uzun: Derin bir kültür geçmişinden gelip, bitimsiz bir geleceğe gidiyor. Benim yolculuğumsa ömrümle sınırlı. Ölünce gönül araştırmaları bitmeyecek. Benden sonra ölecek arkadaşlara emanettir gönül. Bu topraklardaki hayatın, bu hayattan çıkacak felsefenin çekirdeğidir.

Arayışlardan oluşan hayatımda, hiçbir dersimde gönülden söz etmedim. Bunu ucuz ve kolay bir yol alarak görüyorum. Gönülü bağlantılı olduğu diğer alanlarda sorguluyorum. Yolculuğumun başlangıcı olan çocukluğum dindar bir çevrede geçti. Annemin babası bir cami imamı, babamın babası tarikat mensubu (galiba "nakşibendi"!) bir dervişti. Bunun yanında amcam ve babam, subaydılar; dayılarımdan eleştirel bakabilmeyi öğrendim. Üzerimde dinin baskısını duymadım hiç; yaşım ilerledikçe sorunun büyük ölçüde dinin anlamını kavrayamayan sığ, aç gözlü, yaşamdan korkan dindarlardan kaynaklandığını gördüm.

Din, bu topraklardaki kültürü anlamada kesinlikle anlaşılması, yorumlanması gereken bir kültürel ögedir. Ondan gelen "ilim"I anlamadıkça, bugünkü Türkiyeli insanı, o insanın bilimle, teknolojiyle olan bağını anlayamazsınız. Arapça kaynaklara inememekle birlikte, islam düşünürlerini, onların Yunan kültürüyle olan ilgisi üstüne düşündüm, yazdım, düşünmekteyim.

Arayışımda her düşünceden insanla yakınlaştım. Beni dinlemek isteyen dinli dinsiz her ortamda konuştum. Çok saygın ilahiyat eğitimi almış dostlarım oldu. Onlardan öğrenmekteyim. Ama ben her zaman dindar biri olmadığımı, onların yüzüne açık açık söyledim ve eleştirimi eksik etmedim.

Din gönül sahibi olmaya giden yollardan biridir. Bilim de öyledir, sanat da. Gönül hiçbir yolun tekelinde değildir. Gönülden nasibini alamamış, dünyevi hesaplara gömülmüş nice dindar, benim bu samimi bilme aşkımı sömürmeye kalkmış, beni "kendilerinden" göstermeye çalışmıştır. Dinli olsun, dinsiz olsun gönülün sesini duymamışlardan olamam ben. Bundan dolayı hiçbir siyasi partinin, inanç grubunun adamı olmadım. Gönül yolcularına katılabilirim ama yalnız biri olarak. Ben, bir bilgi sosyoloğu Almanın dediği gibi, "özgür yüzen düşünürüm".

Ustalarım arasında Marks ve Freud vardır, Nietzsche vardır; Max Scheler vardır; Santayana vardır, M. Polanyi vardır, Popper vardır; Kierkegaard, Jaspers, Gabriel Marcel, Heidegger, Levinas, Derrida, Deleuze vardır. Elbet halk şiiri, divan şiiri, destanlarımız, masallarımız, şarkı ve türkülerimiz durur yüreğimde. Türkçem durur. Bir hocama Paris'teki bir konuşmamın ardından ("Gülümseyen Felsefe" başlıklı bir konuşma idi!) Şu dörtlüğü yazıp yollamıştım:

Konuştu dinledik, yazdı okuduk

Ya bizim ne yaman özümüz vardır

Sevgi tezgahında kavram dokuduk

Batıya söylenir sözümüz vardır.

Dini, tüccarlardan, iki yüzlülerden, çıkarlarının batağına saplanmış çirkin insanlardan kurtarmak gerek. Bunu hem hıristiyan hem müslümanlar için söylüyorum. Kafalarındaki terörü dinle meşru kılmaya çalışıyorlar. İşte Bush. İşte İsrail. İşte terör uçurumuna düşmüş sözde müslüman. Bu toprakların gönlü! Sen Atatürk gibi bir arayan, yiğit insan çıkardın. Nasıl umudum olmaz sana!                                                   

 gönülleme süreci

Birey gönlü dört ana bileşenden oluşur. Bu bileşenler arası etkileşim, iletişim kurulduğunda, bunların arasında bir âhenk, uyum ya da yaratıcı çatışmalar çıktığında, gönül oluşumu başlar. Bu oluşuma, beden, bedenleme süreci ile katılır. Bedenin gönül gücünü içselleştirmesi, sindirmesi sürecidir bu. Bedenin katılmadığı gönül olamaz. Bedenin aşağılandığı, körletildiği, aşırı şımartıldığı durumlarda gönül oluşumu eksik kalır. Gönlün, şu ya da bu biçimde beden takıntısı olmamalıdır. Takıntı, diğer bileşenlerle yaşanan anlam kürede yaratıcı atılımlara dönüşebildiğinde, zâten takıntı olmaktan çıkmıştır.

Beden bedenler, gönüle katılmak için; duygularımız ise duygular. Duygulama, yaşananın incelikleri içinde duyumsanmasını sağlar. Duygu dünyamızın derinliği, bilmeceleri içinde kendini gönlün bütünleme gücüne bırakmasıdır.

Akılsız gönül olmaz. Akıl, akıllayarak gönle girer. Gönlün “akletme” boyutunu oluşturur. Gönül düşünür, tasarlar, ölçer, hesaplar. Akıllayan akılla.

Birey gönlü, yalnızca bireyle sınırlı değildir. Birey gönlü, çevresiyle, ortamıyla gönüldür. Gönül, bireyde, bireyin ilişkileriyle can bulur. Bu ilişkiler, toplumsal, kültürel, etik, politik, ekonomik… olabilir. Birey gönlü, ortamlayarak, çevreleşerek ortaya çıkar.

Gönülleyebilen bireylerde bu dörtlü öğe uyum içine girer, birbirine kenetlenir ya da birbirleri arasında çatışma gerilimiyle bir bütünlük oluşur. Gönül gücü, bu dörtlüyü bir biçimde toplar. Toplanan dörtlüye sahip birey, alacağı kararları bu dörtlüden kalkarak gönül gücü yardımıyla gerçekleşir. Böyle bir bireyin kararlarında direnmesini, kararlı olmasını irade sağlar. İradeden eyleme yine gönül gücüyle varılır. Öyleyse gönül gücü;

a) Dörtlüyü toplar, b) Karara götürür, c) Karardan iradeye çıkarır, d) İradeden eyleme geçişi sağlar.

Topluluk gönlünü ise beş ayrı kavram çiftiyle anlamayı deneyebiliriz. Gönül topluluğu:

1. Özden ve özlemlidir. Özden oluşu, geçmişle bağı, kökle, özle sıkı bağlantıyı gösterir. Özlemlilik ise gelecek beklentisidir. Umutlar ve ütopyalardır. Gönül geçmişten geleceğe uzanır, değişime köklerinden kopmayarak, hazırdır. Bu ilk kavram çiftinin gönlün özelliği hakkında söyleyebileceklerimden biri şudur: Geçmişim geleceğimden gelir. (Gönül sahibi topluluğun kendine söyleyebileceği bir söz olarak!)

2. Özerk  ve özverilidir. Özerktir, kul değildir. Gücü kendisindedir. Bu güç, bu bağımsızlık özelliği, haddini bilen, kendini güçsüzlere adamasını bilen bir başka özellikle tamamlanır. Böyle bir topluluğun, özerk-özverili oluşlarını özetleyişleri şöyle olabilir: Gücüm, güçsüzlüğümden gelir. Gücüm, güçsüzlere bakışımdan gelir.

3. Özge ve özümseyendir. Özgeliği, ötekine yönelik oluşundan; özümseyenliği, kendi özünü oluşturmaya hazır oluşundan gelir. Bu iki özellikten varılabilecek sonucu gönül topluluğu şöyle dile getirebilir: Özüm, ötekinden gelir.

4. Özgül ve özgündür. Özgüllük, biricikliğini, özüne yakıştığını gösterir. Özgünlükse “yeni”liğini, özünü aşabildiğini. Buradan gönül topluluğu şu sonuca varabilir: Özüme yakışmam, özümü aşmamdan gelir.

5. Özgür ve özenlidir. Özgürlük, üzerindeki kuvvetlerle baş edebilmesindendir, özenliliği kendine saygıdan, öz saygısındandır. Özgürlüğün başıboşluk olmadığı, dikkat, özen gerektirdiği savı var bu iki özellikte. Gönül topluluğu bu iki özellikle ilgili olarak şunları söyleyebilir: Özgürlüğüm, kendime ve ötekine gösterdiğim özenden gelir.

Gönül toplumu, en azından bu beş çift özellikleri taşımaya çabalayarak gönüllenir. İlk çift gelenekten geleceğe olan bağı, ikincisi toplumun özgücünü, üçüncü çift ötekini, dördüncüsü toplumun kendi özünü, sonuncusu ise üzerindeki güçlerle baş edebilme özelliklerini vurgular.

Yukarıda birey için söylediklerimi, topluma (topluluklara) uygulamada zorluklar yaşayabiliriz; toplum (topluluklar) için sözünü ettiğim beş kavram çifti, uygun değişikliklerle, mutatis mutandis, bireylere de uygulanabilir.

Gönül oluşumunun zorluğu gönül patolojisine yol açar. Gönül çatışmalar, yoksunluklar, yoksullar yaşar. Özellikle dört noktada gönül hastalıkları gözden geçirilebilir:

1. Gönül eksikliği, 2. Gönül çarpıklığı ya da özürlülüğü, 3. Gönül sahteliği, 4. Gönül tembelliği.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

22 Ocak 2021, 13:51 | 762 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*