HEGEL’DE “USSALLIĞIN” KAVRAMSAL ÇERÇEVESİNE KISA BİR BAKIŞ

HEGEL’DE “USSALLIĞIN” KAVRAMSAL ÇERÇEVESİNE KISA BİR BAKIŞ

HEGEL’DE “USSALLIĞIN” KAVRAMSAL ÇERÇEVESİNE KISA BİR BAKIŞ

 

 

HEGEL’DE “USSALLIĞIN” KAVRAMSAL ÇERÇEVESİNE KISA BİR BAKIŞ

Bu yazım, felsefede, özellikle de bilimde “ussallığın” yeri, önemi konusuna yönelik çalışmalarımın bir parçasını oluşturuyor. Amacım, çağımız felsefesini, bilimini, özellikle, toplumsal bilimlerin gelişmesini çok etkileyen Hegel felsefesinin ana direği olan ussallığı (Vernünftigkeit, Rationalität) anlamaya çalışmak. Dallı budaklı, o oranda tartışmalı bâzı noktalardan bile bile kaçınmaya kalkarak, üzerinde ciltler dolusu yorumlar yazılmış bu ünlü düşünürün ussallık sorunu üstünde görüşlerini birkaç sayfa içinde kendimce açıklığa (kimbilir belki de daha bir bulanıklığa) kavuşturmaya çalışacağım.

“Ussallık nedir?” sorusuyla geliştirilebilecek ussal olanla ussal olmayanın sınırı konusu tartışmalı ve çok önemli bir konu. Üstelik felsefecilerin kendi felsefe görüşlerinin ötesinde, üstünde, içinde bulundukları târihsel, kültürel, ekonomik, toplumsal koşulların dışında, zaman ötesi bir ussallık tanımı yapmanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Ayrıca, mantık, matematik gibi forma dayalı çalışma alanlarının dışındaki kavramları tanımlamanın getirdiği bin bir türlü felsefî zorluğu görmezlikten gelemem. O zaman: “Ussallık nedir?” sorusu, Hegel’in bu çalışmamda adını andığım yapıtları içinde, benim onları kendi gözlüğüme göre düzenlememden ortaya çıkan bir kavramsal çerçevede (logical framework), “Hegel’de ussallık nedir?” sorusuna dönüştürülebilir. “Hegel’de ussal olanı Ahmet İnam nasıl anlıyor?” sorusu, bu yazıdaki görüşlerimi okura anlatabilmeme yol açan kalkış noktam olacak.

Hegel’in ussallık anlayışını anlayabilmek için okurken, temel kaygımın odaklandığı bir soru da şu oldu: “Hegel’in nasıl bir felsefe sistemi var ki, ussallığı bu biçimde anlıyor?1 Bu soruya ayrıntılı yanıt getirme, bu yazının sınırını aşıyor. Ben yalnızca “ussallık” kavramının kavramsal haritasını çizmede yardımcı olacak bâzı noktalar üstünde duracağım.

“Her ussal (vernünftig) olan gerçek (wirklich), her gerçek olan ussaldır.”2 Burada, “gerçek” (wirklich), “real”den biraz farklı bir kavramdır. Hegel’in çeşitli metinlerindeki bağlam içinde ele alınırsa, “real”, sınırlı olandır; “wirklich” ise, “was wirkt” , “etkiyen” anlamını içinde taşır. Sınırlı olanı aşıp olanaklılığı da gösterir. Gereksiz kılı kırk yarmalara gitmeden, Hegel’de ussal olmayan hiçbir şeyin olmadığını çıkarabiliriz bu alıntıdan. Ne dehşetli bir savdır bu. Bir bölük okurun alaycı gülümsemesine yol açıp “saçmalık” olarak görülebilecek bu sözlerde, bence, ele aldığım konu açısından bizi Hegel felsefesinin kaynağına götürebilecek önemli noktalar var. Şimdi, Kant’ı anımsatabilecek şu soruyu sormalıyım hemen: “Tüm gerçekliği istilâ etmiş ussallık nasıl olanaklıdır Hegel’de?” Hegel neden usu gerçekle bir, özdeş kılıyor? Nedir kaygısı Hegel’in?

Soruya felsefe târihine girerek yanıt aramayacağım. Yalnız bu arada iki ayrı görüşü anayım: Popper”a göre (1963:12 bölüm notları), Hegel, Kant’ın kategorilerini temellendirmeyi umuyordu; felsefesinde Kant’ın açık bıraktığı soruları çözmek amacındaydı. Popper’a bir ölçüde hak vermemek olanak dışı. Örneğin, Hegel, Anlık (Verstand) anlayışını sürekli eleştirir. Anlığın sınırlı olduğunu, bu dünyayla uğraştığını, bu dünyayı aşamadığını söyler.3 N. Hartmann (1957: 214–256) ise Hegel’i Kant’tan kalkarak değerlendirmenin eksik olacağını, özellikle, varlık-us ilişkisini anlamak için Aristotelesle karşılaştırmak gerektiğini söyler. Hartmann’a tümüyle katıldığımı belirtmeliyim, bu noktada. Felsefe târihî araştırmalarında Hegel’in Aristoteles’le olan bağı görülebilir. Bu nokta üstünde de durmayacağım.

Yukarıdaki soruya Hegel’in kendi sözlerinde yanıt bulmaya çalışacağım. Hegel’in yapıtları arasında, özellikle Phänomonologie des Geistes’de duyularla verilene, görünenlere (Erscheinungen) karşı güvensizliğin en uç noktasına ulaştığını görebiliriz.4 Görünenler, duyularla ortaya çıkanlar, sınırlı, geçici, kendi başlarına olamayan özellikler taşırlar. Yok olmaya mahkûmdurlar.5 “Burada ve şimdi” olan, hic et nunc, kendi başına, bağımsız olamaz.6 “Burada ve şimdi”de uzay ve zaman bulunmuyor; Kant’ta olduğu gibi, “burada ve şimdi” olanı bu “kategoriler” aracılığıyla yaşamıyoruz; “burada ve şimdi” olan, uzay ve zamanın ideal yapısı içinde çözünüyor. Tek tek olanlar: İşte Hegel’in geçici, yok olucu bulduğu, sürekli savaştığı, kendilerinden kaçtığı, kendilerini “dialektik” aracılığıyla hiçliğe7 tutsak ettiği, us dışı yanlarına katlanamadığı “görüntü”ler. Goethe’nin “Mephistopheles”i bunlardır işte; Goethe’nin Faust’una:

Verachte nur Vernunft und Wissenschaft

Des Menschen allerhöcheste Kraft.

(Yalnız usu ve bilimi kötüle

İnsanın en yüce gücünü)8 sözlerini söyleten.

Sorumuza yeniden dönelim: Neden Hegel us ile gerçekliği bir tutuyor, temel kaygısı nedir? Bir yanıyla belirginleşmeye başladı kaygısı: Yaşantının (Erfahrung) geçici, tek tek, kendi başına olamayan, rastlantısal öğeleriyle savaşmak. Peki, neden böyle bir savaşa gerek görüyor? Temelde inancı şu: Usun varlığı tasarlayışında rastlantısallık yok.9 İnsan, varlığın eksiksiz, özürsüz, yetkin tasarımını edinebilir. Bütün varlık bilinebilir. Bilinmeyen yoktur, Hegel’de. Anlaşılamaz, kavranamaz bir yapısı yoktur evrenin (Kant’çı anlamda, Numen yoktur.). Bu açıdan, mistik değildir, Hegel.10

Bu her şeyin kavranabilir oluşu nereden geliyor? Her şeyi bilebilmemizin güvencesi: İdeal olan, mutlak olandır. Geist’tır. Tüm varlık bilinebilir, çünkü varlığın içeriği “ideal”dir. Dünya tümel olanla belirlenmiştir. Kavranabilir olan, ideal olandır.11  Anlaşılabilirliği sınırlayan ideal olmayandır.12

Tek bir şeyin diğer şeylerden ayrı olması için bağımsız (selbstständig) olması gerekir. Oysa bu “bağımsız” özelliği taşıması, bağımlı olmasını gerektirir. Bağımsızlık böylece bağımlılık olur, Hegel’in diyalektiğinde.13 Şeyleri birbirlerinden ayırmaya kalktıkça, aralarındaki bağlantıyı, birbirlerine olan bağımlılıkları ortaya koymak zorundayız. Böylece tek tek olan görüntüler kendi başlarına olamazlar. Her sınırlı olan kendini aşar. Bir sınırlı şey, diğer sınırlı şeyin temeli olamaz, çünkü sınırlı olan, yok olacak olandır. Tekler, temele giderler (zu-grunde-gehen), temelde çözünür, yok olur. İdeal olanda, mutlak olanda temellenir.14 Mutlak olan, sınırlı olan için hem temel (grund) hem uçurumdur (abgrund), çünkü mutlak olanda belirlenir, asıl yerlerini bulur ama kendileri yok olur.

Öyleyse Hegel, duyulur dünyaya, tikeller, görünenler dünyasına olan kızgınlığını, onu mutlak olanın uçurumuna atarak, mutlak olana dayayarak gideriyor. “Hakîkat”, bütündedir, artık.15

Doğrudan verilenler, yanlıştır, der Hegel.16 Sürekli rahatsızlık duyduğu, ortadan kaldırmak istediği işte bu yanlıştır. Diyalektik yöntem, bu yanlışı doğrunun uğraklarından (Moment) biri yapacaktır. Mantıkçıların ex falso, sequitur quodlibet, yanlıştan kalkınca dilediğinizi çıkarsayabilirsiniz, ilkesi geçerli burada: Mantıksal çıkarımda öncülleriniz yanlışsa, sonuç ister doğru ister yanlış olsun, çıkarım geçerlidir. O nedenle, Hegel’in formal mantıkça geçersiz bir sistem oluşturduğu düşüncesi, belli başlı Hegel yorumcularınca da onaylanmamış bir savdır (Örneğin, A. Sarlemijn).

Hegel’in tek olana yüklediği “hiçlik”, “boşluk”17 gibi nitelendirmeler, diyalektik mantığın boşluktan kalkışı, varlığın içinde yokluğu taşıması özellikleri bize şunu gösteriyor: Us dışı belirtiler taşımasından ürkülen görüntüler dünyası, ussal olanın boşluğuna atılıyor. Diyalektik gelişimin deviniminde, sürekli oluş (Werden) hâlinde olan hiçlik, belki de Hegel’in felsefî bilinçaltında us dışı olanı bastırmaktan ortaya çıkmış simgesel bir nitelik de olabilir.

Us dışı güçleri önlemekte güvencemiz, mutlak olan, ideal olandır. Her şeyi ussal, kavranabilir kılan odur. Hegel’e pek sorulmaz ama Analitik Felsefecilerin pek sık sorduğu “nereden biliyorsun?” sorusunu sorsaydık, sorumuzu nasıl yanıtlardı acaba? Şöyle sorayım: Ussal olanın evreni sarıp sarmaladığı, evrene egemen olduğu görüşünün Hegel’de dayanakları nedir? İlkin, târih, Hegel’in en büyük kaynağı. Târihte usu görüyor, belki de, târihî kendi anlayışına göre ussal bir kılıkta yorumluyor. Ayrıca, Hegel ussallık anlayışını insanı diğer varlıklardan ayıran kendince önemli bir tabana dayandırıyor: İnsan düşüncesi.18 İnsanın düşünen bir varlık olması, ussal oluşunu belirliyor. Ussallığını kaldırın, insan da ortadan kalkar.

İlginçtir, Hegel, günlük yaşamdaki davranışlarımızdan çıkarak, sanki pragmatik bir tavırla ussallığa bir dayanak arar: günlük yaşayışımızda herkes, mutlak olarak ussal olanın başarılı olduğunu bilir, der.19

Her gerçek ussaldır, her ussal olan gerçektir; çünkü ussallık insan olmanın en önemli niteliği, insana âit olan her şey gerçektir, ben böyle anlıyorum.

Kant’ın “salt us”ta (reinen Vernunft) bulduğu düzenliliği, Hegel, doğaya da yansıtır. Ussal olmayan bir şey kalmaz, böylece. Us ile varlık arasındaki sınır ortadan kalkar. Bu ortadan kalkış, diyalektik mantığın işleyişiyle olanaklıdır; sürekli uyumsuzlukların, çelişmelerin beslediği bir uyum. Us ile us dışı bir oluyorsa, bu, iki zıt gücün sürekli çatışmalarının us içinde, us ile uyuşum hâlinde olmasıyla sağlanır. Anaksogoras “nous”u, usu, dünyanın ilkesi yapmıştı. Ama nous, Hegel’e göre20 kendi nesnesinden ayrı değildir. Nesnesini düşünmesi için kendini düşünmesi yeter. Usta somut olan içerilir. Mutlak varlık somuttur. Mutlak varlık (absolut), sınırlı varlığın özgürlüğe kavuşmasıdır (Absolvere: özgür kılmak). Özgürlük ancak us ile olanaklıdır. Ussal olanın bu denli önemli olmasında, Hegel’in özgürlük anlayışı unutmamalı. Ancak ussal olan özgürdür.21 Ussal olan gerçek, gerçek olan ussaldır, çünkü insan ussaldır, özgürlük ancak ussallıkla sağlanabilir.22 Mutlak olanda özgürlük ve somut (konkret) olan, gerçeklik ve us birlikte gelişmelerini sürdürür (concrescre: birlikte büyümek).

Mutlak olan benim bilincimin uzağında değildir. Benim ötemde, uzağımda bir yerlerde değildir (Platon’a karşı). Ne zaman mutlak olanı düşünsem, mutlak olan da beni düşünür. Mutlak olan benim bilincimin aracılığı ile kendi bilincine varır.23 Örneğin şöyle dediği olur Hegel’in  “... wer weiss wo, wohl nur als etwas Besonderes in den Köpfen einer Menschen vorhanden zu sein.”24 “Geist”, mutlak, belki de kimi kişilerin kafalarının içindedir. Ussal olan tek tek insanların (belli “şanslı”, “seçkin” insanların?) bilincinde kendinin farkına varır, çünkü oradadır, ussal olanın kaynağı, insandadır. İnsan düşüncesi Hegel’de kendi kendini yüceltmenin, evreni sarıp sarmalayıp evrende yayılmanın en abartılmış örneğini vermektedir.

Usun ulaşabileceği en uç nokta, kendi kendini düşünen us oluşudur. Aristoteles’in deyimiyle νόηις νόησεως kendi kendinin bilincinde olan us, içinde hiçliği, doğayı, evreni, türlü çatışmalarıyla taşır. Kendi kendini düşünen us, us dışı olan her şeyi yutup ussal kılmış us, Hegel’in beyninde kendinin bilincini tatmıştır. Böyle bir usun ussal olup olmadığı kuşkusunu giderecek güvenceyi nereden bulabiliriz? (Findlay,1971: 106) İnsanı hayvandan ayıran düşüncesi, ussallığı sağlam bir temele oturtabilir mi? Hegel’le belki de en son, en yetkin örneğini veren evreni kuşatıcı us düşüncesini oluşturmuş insan ussallığının, us dışı temellere dayanabileceği ürküntüsü, Hegel’i daha bir sevecenlik, belki de acı bir gülümsemeyle anlamamıza yol açabili

Notlar

1.      Burada hemen belirtmeliyim ki Hegel, bence, özellikle ussallık konusunda düşünenler için göz ardı edilemeyecek bir düşünür. Anlaşılmasındaki güçlükleri yenmek için her türlü çabaya değer buluyorum onu. Popper ve Russel’in ona bir ölçüde haksızlık ettiği görüşündeyim. Bu, Hegel’i tümüyle benimsiyorum, demek değildir. Felsefe târihindeki yeri tartışılamaz. Nedense, ussallık konusundaki görüşlerinin bir açıdan ne denli önemli olduğu bir gün anlaşılacakmış gibi bir de umut taşıyorum içimde.

2.      Hegel (1962: Giriş bölümü).

3.      Hegel (1959: 79–82).

4.      Örneğin, s. 73, 102, 112, 125...

5.      Hegel (1963b: 159).

6.      Hegel (1952: 81–82).

7.      Hegel (1952: 90).

8.      Goethe, Faust  (I, IV, 322–323).

9.      Hegel (1959: 19–25).

10     Hegel (1963a: 25; 1963b: 440; 1959: 20).

11.    Hegel (1959: 8, 12, 24).

12.    Hegel (1963a: 24).

14.    Hegel (1963b: 58–63; 1959: 120).

15.   Hegel (1952: 20).

16.    Hegel (1952:34).

17.    Hegel (1963: III. Bölüm).

18.    Hegel (1959a: Giriş).

19.    Hegel (1952: 132; 1963b: 480).

20.    Hegel (1963a: 31).

21.    Hegel (1963a: 138).

22     Hegel’in özgürlük anlayışını çağının siyasal yapısı içinde değerlendirmesini yapmak yazının sınırını aşıyor.

23.    Hegel (1952: Son bölüm).

24     Hegel (1959a: Giriş bölümü).

 

 

Kaynakça

Findlay, J.N., “Hegel’s Use of Thelology” Hegel’s Philosophy, derleyen W.E. Steinkraus, Holt, Rinchart and Winston, New York, 1971.

Hartmann, N., Kleinere Schriften II, Walter de Gruyter and Co., Berlin, 1957.

Hegel, Phanomenologie des Geistes, derleyen J. Hoffmeister, Felix-Meiner-Verlag, Hamburg, 1952.

Hegel, Enzyklopâdie der Philosophischen Wissenschaften, derleyenler F. Nicolin ve O. Pöggeler, Felix-Meiner-Verlag, Hamburg, 1959.

Hegel, Einleitung in die Geschichte der Philosophie, derleyen F. Nicolin, Felix-Meiner-Verlag, Hamburg, 1959a.

Hegel, Grundlinien der Philosophie des Rechts, derleyen J. Hoffmeister, Felix-Meiner-Verlag, Hamburg, 1962.

Hegel, Wissenschaft der Logik, Bölüm I, derleyen G. Lasson, Felix-Meiner-Verlag, Hamburg, 1963a.

Hegel, Wissenschaft der Logik, Bölüm II, derleyen G. Lasson, Felix-Meiner-Verlag, Hamburg, 1963b.

Popper, K., Öpen Society and It’s Enemies, Princeton University, Prin-ceton Press, 1963.

Sarlemijn, A., Hegelsche Dialektik, Walter de Gruyter, Berlin, 1971.

 

07 Mart 2020, 10:48 | 1302 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*