“ÖLÇÜT” SORUNUNU BİR İRDELEME HAZIRLIĞI

“ÖLÇÜT” SORUNUNU BİR İRDELEME HAZIRLIĞI

“ÖLÇÜT” SORUNUNU BİR İRDELEME HAZIRLIĞI

“ÖLÇÜT” SORUNUNU BİR İRDELEME HAZIRLIĞI

Giriş

“Felsefenin en önemli ve en zor sorularından biri” (Chisholm, 1973: 1) olan ölçüt sorunu, felsefe yapmaya başlayanların önünde çetin bir engel olarak görünüyor. Her felsefe sorunu gibi, bu sorundan da çeşitli yöntemlerle kaçılabilir, böyle bir sorun kolaylıkla yok sayılabilir. Ben bu yazıda soruyu önemli bulanlar kümesinde olacağım. Bir felsefe sorununun “önemli” ya da “önemsiz” sayılmasının soruna bakış açımızla ilintili olduğu açık. Bu sorunun bana “önemli” görünüşü, bu sorun çevresinde dönen, felsefeye ilişkin ve felsefe dışı sayılabilecek çok sayıda, çağımızı anlamaya yönelik sorunlar öbeğinin çekirdeğini oluşturuyor olmasıdır. Okur, bu savımı, yazının bütününü inceledikten sonra yargılayabilir.

Sorun, felsefede, bilimde, sanat eleştirisinde, günlük yaşayışımızda, değerlendirmelerimizde, tavır alışımızda, karar vermelerimizde, gerçekleştirdiğimiz mantıksal çıkarımlarımızda, eylemlerimizde ortaya çıkıyor. Yaşamımızın hemen her kesimini sarmış durumda. “Neye göre doğru?”, “Neye göre güzel?”, “Neye göre bilim?”, “Neye göre anlamlı?”... “Neye göre” sorusuna vermeye çalıştığımız yanıtların dayandığı temel, ölçütlerimizde. Belki de ölçütsüz oluşumuzda, ölçütlerimizin bilincinde olmayışımızda.

Görebildiğimce, “ölçüt” kavramı sürekli olarak bir “şeyin” ölçütü olarak görüldüğü için, “ölçüt”, ölçütü olduğu “alanın” dışında, ondan soyutlanarak, kendi başına pek ele alınmamış. Belki ölçütü, ölçütü olduğu “şeyden” soyutlamanın “yanlış” olacağı düşünülmüş, belki de bu soyutlamanın zorluklarının etkisi altında, böylesi bir inceleme umutsuz görülmüştür. Felsefe târihinde “doğruluğun ölçütü”, “erdemliliğin ölçütü”, çağımızda “bilimselliğin ölçütü”, “ussallığın ölçütü” sorunları gibi, gelişigüzel örneklerini verdiğim sorunlar ele alınırken, ölçütün kendisi belki de sorgulanamaz bir ön-dayanak (presup-position, Voraussetzung) olarak anlaşılmış olabilir. “Ölçüt” kavramı, çeşitli adlarla, değişik işlevler üstlenerek, birçok felsefe sorununda kendini göstermiş. Birkaçını sayayım: “Temel”, “öz”, “dayanak”, “kural”, “düzgü” (norm), “varsayım”, “sayıltı (assumption), “yasa”, “ilke”, “belit” (aksiyom). Batı dillerinde kullanılış biçimiyle, sözcüğün kaynağına gittiğimizde, eski Yunancada to krίtήrίou (to kriterion) sözcüğü ile karşılaşıyoruz. Ayırma, ayrımına varma, ölçme... gibi anlamlar içeren çok anlamlı bir sözcük. Osmanlıcada “mısdâk”, “mi’yâr”, “kıstâs” sözcükleriyle karşılanmış. “Kıstâs” sözcüğünün “büyük terâzi” anlamına da gelişi ilginç.

“Ölçüt” kavramı, felsefece ya da olgusal bir düzeyde ele alınabilir. Olgusal düzeyde, târihsel açıdan “ölçüt” kavramının değişik dillerde, hangi bağlamlarda, nasıl kullanıldığı incelenebilir. Ayrıca, günlük yaşamada, değişik ortamlarda, dillerde, kültürlerde bu kavramın kullanılış biçimleri, değişik bilimlerin bu kavramı nasıl kullandığı gözden geçirilerek, anlam boyutlarını ortaya koyma çabasına girişebilir.

Felsefede ise bu kavramla ilgili sorunların gösterilmesiyle işe koyulmak yeğlenebilir. Şimdi, ilk elde, bu kısa yazının sınırları içinde, bu sorunları ortaya koymazdan önce, üç şeyi gerçekleştirmeyi düşünüyorum. İlkin, değişik “alanlarda” kullanılan “ölçüt” kavramının ortak yanlarını, tüketici olduğum savını taşımadan, belirlemeye çalışacağım. Burada “alan” sözcüğünü, ölçütün uygulandığı nesneler (eylemler, tavırlar, düşünceler, inançlar, kararlar, insanlar, kurumlar, toplumlar, seçmeler, kuramlar, savlar...) topluluğu olarak anlıyorum. Bu belirlememde çeşitli belirsizlikler kaçınılmazdır. Bu belirsizliklerin bir bölümünü gidermeyi başka yazılarıma bırakıp, saptamaya girişeceğim. Ardından, ölçütlerin genel olarak nasıl kullanıldığı üstüne gelebilecek eleştirilerle düzeltilmeye açık, bir öneri getireceğim. En sonunda ise görebildiğim sorunları kısaca sergileyeceğim. Sözü edilecek sorunlar, benim yaklaşımımın ortaya çıkardığı sorunlardır. Başka türlü yaklaşımların değişik sorunlar yaratabileceğini gözden uzak tutmuyorum.

Ölçütlerin Ortak Özellikleri Üstüne Saptamalar

1. Her ölçüt bir “alan”ın ölçütüdür.

Bu alan, ölçütün kendisi de olabilir. Olağan ki bu durumda, ileride kısaca değineceğim önemli felsefe çıkmazlarıyla karşılaşabiliriz.

2. Her ölçüt uygulandığı “alan”da, ölçüte uyanlar ve ölçüte uymayanlar ya da bâzı durumlarda ölçüte uyup uymadığı belirlenemeyenler olmak üzere, bir ayrım yaratır.

Eğer, ölçütün uygulandığı alana A, ölçütün uygun olduğu nesneler kümesine Ö dersek küme kuramı diliyle şunu söyleyebiliriz:

x(x∈(Ö∩A)→∃y(y≠x∧y∈A∧y∉Ö)))

 Ölçütün uygun olduğu nesnelerin dışında, aynı alanda, ölçütün uygun olmadığı en azından bir şey vardır. Ölçüt, uygulandığı alanda her nesneye uygun olursa ayırıcılığı ortadan kalkar.

3. Ölçüt uygulaması bir karşılaştırmadır.

Bu savımızda, ölçütle uygulandığı alandaki nesnesi arasında bir karşılaştırmayı söz konusu ediyoruz. (Yıldırım, 1977: 71). Bu karşılaştırmanın alanın olgusal yapısıyla ilgisi olabildiği gibi, (karşılaştırmayı etkileyen ruhbilimsel, toplumsal, ekonomik etkenler...) mantıksal yanı da vardır.

4. Ölçüt uygulama alanı, uygulayıcıyı işe kattığımızda belli bir yer ve zaman içindedir.

Ölçütü uygulayan “bilinçli bir varlık (insan) ya da topluluk vardır. “Alan”, düşsel bir alan olabileceği gibi, biçimsel ilişkilerin yer aldığı mantıksal bir alan da olabilir. Giderek, ölçüt uygulayıcı, bilinçli bir varlık değil de bir aygıt olabilir (robot, bilgisayar). Bu durumlarda da düşsel alanı düşleyen, aygıtı yapan bir bilinç söz konusudur. Mantığın zaman dışı yanı ise burada irdelenmesine girmeyeceğim ayrı bir tartışma konusudur.

5. Ölçüt, ölçütün uygulandığı alan, uygun olduğu alan arasudaki ilişkiler, mantıkça incelenebilir bir özellik de taşırlar.

Bu sav, ölçütün deneysel alandan, bilimce ele alınabilecek olgusal niteliklerden ayrı olarak (bağımsız olarak değil onların çalışmalarının ışığı altında, ölçüt mantığının kurulabilirliğini vurguluyor. Olgusal alandaki bilgimiz, geliştirilen ölçüt mantığını (belki de mantıklarını) etkileyip değiştirebilir. Ayrıca, ölçüt mantığını (mantıklarını), ölçüt uygulamanın bilimce incelenmesinden elde edilen sonuçları gözden geçirip irdeleyerek, derleyip toplama görevini üstlenmiş bir ölçüt bilir (Criteri-logy) bana olanaklı geliyor.

6. Ölçüt, ölçütü olduğu alana uygulanabilir bir nitelik taşır.

Burada, “uygulanabilirlik” kavramını sezgisel düzeyde bırakıyorum. Her ölçüt, her alana uygulanamaz. Burada açık sorulardan biri: “Bir ölçüt belli bir alana uygulanabiliyorsa ölçütle alanı arasında nasıl bir ilişki vardır?”

Ölçütlerin ortak yanları konusunda saptamalarımda, başta “alan” olmak üzere yer yer daha da açık kılınmaya gerekli kavramlar kullandım. Üstelik saydığım ortak noktalar daha da artırılabilir ya da başka bir bakış ışığı altında birkaçı biraraya getirilip azaltılabilir.

Ölçütün uygulanmasında ilk bakışta görebildiğim genel yapı şudur:

A alanında C ölçütüne göre x niteliğini taşıyan y nesneleri z dir.

C, x ile z arasında y nesneleri üstünde bir bağıntı görümünü taşıyor (Küme kuramsal dile kolayca aktarılabilecek bir özellik.). Birkaç örnekle yetineyim.

Örnek 1. Hukuk alanında (A), belli kurallara ya da yasalara (C) göre, belli edimlerde bulunmuş (x), insanlar (y) suçludur (z).

Örnek 2. Mantık alanında (A), belli kurallara ya da belitlere göre (C), belli özellikler taşıyan (x), çıkarımlar (y) geçerlidir (z).

Örnek 3. Dilbilim alanında (A), belli dilbilimsel kuramların kurallarına göre (C), belli özellikler taşıyan (x), tümceler (y) anlamlıdır (z).

Ölçüt Kavramının Sorunlarına Doğru

Ölçüt kavramının “aydınlık” kılınması çabasında görebildiğim soruları ortaya koyacağım. Yanıtlar felsefece, mantıkça, bilimce aranabilir. Soru tümcelerinin sonlarındaki “yor’lar, saptamanın ötesinde öneri getirmek istendiğinde “meli”, “malı” olarak okunabilir.

1.  Neden ölçütsüz yapamıyoruz? Yoksa ölçütsüz yapabilir miyiz? Ölçütlerin düşüncede, inançlarda, eylemlerimizde tuttuğu yer nedir?

2.  Ölçütler nasıl geliştiriliyor? Ölçüt geliştirirken alanın olgusal özellikleriyle ölçüt arasındaki ilişki nedir? Belli bir ölçüte göre mi eylemimizi gerçekleştiriyoruz yoksa eylemlerimizin ardından onlara ölçüt(ler) mi yakıştırıyoruz? Ölçüt ile alanın karşılıklı etkileşmesi nasıl oluyor?

3.  Belli bir ölçüt neden kimi alana uygulanıyor, kimine uygulanamıyor?

4.  Ölçütler neden ve nasıl değişiyor ya da değişmiyor?

5.  Ölçütün uygunluğuna ya da uygun olmayışına nasıl karar veriyoruz?

6.  Ölçüt uygulamalarında derecelendirme neden gerekiyor, nasıl yapılıyor?

7.  Ölçütler belli alanlara uygulanırken bunda, hangi inançların, geleneklerin, uzlaşımların, tutkuların, kuramların payı var (Bu çabaya “ölçüt başlangıç bilimi” -arkeolojisi- denebilir.)?

8.  Yukarıda önerdiğim ölçüt uygulamanın genel yapısıyla ilgili olarak:

8.1.   Bir alanı öbüründen ayıran nedir? Alan kavramı nasıl daha açık kılınabilir?

8.2.   Alan nesnesinin x özelliğini taşıdığına nasıl karar veriyoruz?

8.3.   Neden z özelliğini taşıyor da x nesnesi, başka bir özellik taşımıyor?

     Bu son soru bizi “ölçütün ölçütü” sorununa götürüyor.

9.    Ölçütün ölçütü olabilir mi? Ölçütün ölçütü varsa onunda bir ölçütü olduğunu düşünemez miyiz? Bu da bizi sonsuz gerilemeye götürmez mi?

10. Ölçüt kendi kendisinin ölçütü olamaz mı? O zaman, “ölçütsüz ölçütler”, “ölçütlüğü tartışılmaması gereken ölçütler”ortaya çıkmaz mı?

11. Temel bir soru: Ölçüt, ölçütü olduğu şeyden bağımsız olarak, ölçütü olduğu alanın olgusal içeriğinden soyutlanarak ele alınabilir mi?

12.  Ölçüt göstermekle açıklama yapmak arasındaki ayrım ne? Örneğin, “neden böyle davranıyorsun?” sorusunun yanıtı bir açıklama da olabilir, bir ölçüt ileri sürme de. İlk bakışta ölçüt koyma, ölçüt ileri sürme, açıklamanın da tabanında olan birşey gibi gözüküyor. “Neye göre böyle açıklıyorsun” sorusunun yanıtı ölçüt verme olmayacak mıdır?

13. Dayandığımız ölçütle, bu ölçütü kullanarak giriştiğimiz eylem, düşünce tavır...  arasındaki bağı nasıl yargılıyoruz?

14. Yukarıda sorulan sorular birbirinden ayrık mıdır? Belli öbeklerde toplanabilir mi? Hangileri önemli hangileri önemsizdir? Yeterli midir? Daha hangi soruları sormalı, hangilerini atmalı?

Belki de sözü edilmesi gereken en önemli soru: “Ölçüt kavramı üstünde durmaya değer mi?” olmalıydı. Bu yazıyı yazdığıma göre, yanıtım olumludur. Sorun çok çetindir. Sorunu irdelememin en önemli nedenlerinden biri de, çağımızda, eskisine oranla insanların birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri olanağı taşıdıklarına olan iyi niyetli inancımdır. Buna karşın çağımızın en önemli sorunlarından biri de, kişiler arasındaki bildirişmenin çok karışık görünümde güçlüklerle dolu olmasıdır. Karşımdakini anlayabilmem, kendisini dile getirirken dayandığı ölçütleri kendi ölçütlerime göre anlayabilmem, ölçütler arası ortaklığı ya da ayrımı kavrayabilmeme bağlıdır. Örneğin, okurun bu yazıyı değerlendirmede kullandığı ölçütlerle, benim bu yazıyı yazarken dayandığım ölçütlerin belirginleşmesi okurla aramdaki iletişimi kolaylaştırabilir. Ölçütlerin açığa çıktığı iletişimde, değerlendirmelerin daha sağlıklı yapılabileceği gibi bir ölçüt, bu yazının ana ölçütlerinden biri oluyor.

Birinci ölçütün uygulandığı alan, ölçütün uygun olduğu alanı tümüyle içermeyebilir. Örneğin, “ussallık” kavramıyla ilgili bir ölçütümüz olsun. Bu ölçütü ekonomi alanına uygulayalım. Aynı ölçüt, örneğin hukuk alanında da uygulama bulabilir. Küme kuramsal dille söylersek (Bu yazıda ölçüt kavramın küme kuramsal dile çevrilebileceğine kısa bir örnek verdim. Bu uygulamanın zorluklarına ya da yararlarına değinmiyorum. Ayrıca, başka mantıksal dillerle de aynı sorunun incelenebileceği görüşündeyim.), A ölçütün uygulandığı, Ö ölçütün uygun olduğu alan ise:

A-Ö≠Ø ve Ö-A ≠Ø Önermeleri birlikte tutarlıdır ("-" imi, kümeler arasındaki farkı gösteriyor!).

Kaynakça

Chisholm, R.M., The Problem ofthe Criterion, Marquette University Press, Mihvaukee, 1973.

Yıldırım, C, “The Logic of Criteria Formation” ODTÜ Gelişme Dergisi, C. XIV, 1977, s. 71–75.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

14 Kasım 2020, 11:41 | 776 Kez Görüntülendi.

Yazı Detay Reklam Alanı 728x90

TOPLAM 0 YORUM

    Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorum Yapan Sen Ol.

YORUM YAP

Lütfen Gerekli Alanları Doldurunuz. *

*